Uranüs'ün gizemli uydusu: 167 milyon yıllık sır perdesi aralanıyor

Bilim dünyası, Güneş Sistemi'nin uzak ve gizemli gezegeni Uranüs'ün uydularından Ariel'le ilgili çarpıcı bir iddiayı konuşuyor. Yeni bir araştırmaya göre, bu buzlu gök cisminin donmuş yüzeyinin altında bir zamanlar devasa bir okyanus bulunuyordu.

Gizemli gezegen Uranüs'ün buzla kaplı uydularından Ariel, bilim dünyasında heyecan yaratan bir keşfin odağında. Yapılan yeni bir araştırmaya göre, bu küçük uydu bir zamanlar donmuş yüzeyinin altında devasa bir okyanus gizliyordu.

Ariel'in parlak ve karmaşık yüzey yapısı, bir zamanlar 170 kilometreden daha derin bir okyanus dünyası olduğuna işaret ediyor. Bu durum, Uranüs'ün uydularının geçmişte tahmin edilenden çok daha aktif ve sıvı barındıran gök cisimleri olabileceği fikrini güçlendiriyor.

Yaklaşık 1.159 kilometrelik çapa sahip olan Ariel, Jüpiter ve Satürn'ün uydularına göre oldukça küçük olsa da, jeolojik açıdan ilgi çekici bir yüzeye sahip. Üzerinde hem eski çarpma kraterleri hem de kriyovolkanizma (buz volkanları) ile oluştuğu düşünülen genç ve pürüzsüz düzlükler bulunuyor. Arizona'daki Gezegen Bilimleri Enstitüsü'nden kıdemli bilim insanı Alex Patthoff, Ariel'in "buzlu uydular arasında oldukça benzersiz bir yere sahip" olduğunu belirtiyor.

North Dakota Üniversitesi'nden Caleb Strom liderliğindeki bir ekip, Ariel'in yüzeyindeki bu çarpıcı özellikleri açıklamak için uydunun iç yapısını ve geçmişteki yörüngesini inceledi. Modelleme çalışmaları, Uranüs'ün kütle çekiminin, zamanla Ariel'i nasıl gerip sıkıştırdığını ve bu gelgit etkilerinin uydunun buzlu kabuğunu kırıp yeniden şekillendirdiğini ortaya koydu.

Yörünge ve okyanus ilişkisi

Araştırmacılar, Ariel'in geçmişte bugün gözlemlenenden yaklaşık 40 kat daha büyük bir yörünge dış merkezliğine sahip olduğunu keşfetti. Bu oran, Jüpiter'in jeolojik olarak aktif uydusu Europa'nın dış merkezliğinin bile dört katına denk geliyor. Ekibe göre, Ariel'in yüzeyindeki çatlakların ve sırtların devasa boyutu, ancak kabuğun altında sıvı bir okyanusun varlığıyla açıklanabilir. Bu da ya ince bir buz tabakasının altındaki dev bir okyanusu ya da daha küçük bir okyanusun güçlü yörünge gerilimleriyle birleşerek yüzeyi şekillendirmesini gerektiriyor. Patthoff, hangi senaryo olursa olsun, Ariel'in yüzeyindeki kırıkları açıklamak için mutlaka bir okyanusa ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.

Bu yeni çalışma, aynı ekibin 2024 yılında Uranüs'ün bir diğer uydusu olan Miranda'da da geçmişte bir yeraltı okyanusu olduğuna dair bulgularını destekliyor. Bu iki araştırma bir araya geldiğinde, Uranüs sisteminin bir zamanlar birden fazla okyanus barındıran uyduya sahip olabileceği ihtimalini güçlendiriyor. Bu durum, Johns Hopkins Üniversitesi'nden Tom Nordheim'ın "Uranüs sisteminin ikiz okyanus dünyalarına ev sahipliği yaptığına dair kanıtlar buluyoruz" sözleriyle de özetleniyor.

Yaşam ihtimali ve gelecek

Yeraltı okyanusları, Güneş'ten çok uzaklarda bile gelgit ısınması veya radyoaktif bozunma gibi farklı enerji kaynakları sayesinde yaşam için gerekli kimyayı barındırma potansiyeline sahip olduğu için gezegen biliminde büyük bir öneme sahip. Her ne kadar araştırmacılar Ariel'in okyanusunun ne zaman oluştuğunu, ne kadar sürdüğünü ya da bugün hala varlığını sürdürüp sürdürmediğini bilmese de, bu bulgular, dış Güneş Sistemi'ndeki bu tür okyanusların nasıl oluşup geliştiğine dair önemli ipuçları sunuyor.

Bu keşifler, gelecekteki Uranüs görevleri için de bir çağrı niteliği taşıyor. Şimdiye kadar uzay araçları Ariel ve Miranda'nın sadece güney yarımkürelerini görüntüleyebildi. Araştırmacıların geliştirdiği modeller, gelecekteki bir görevin, uyduların kuzey bölgelerinde yeni çatlaklar ve araziler keşfetmesini sağlayabilir. Nordheim'ın da belirttiği gibi, bu bulguların nihai olarak Uranüs sistemine yeni bir görev düzenlenerek doğrulanması gerekiyor.

Sonraki Haber

Forum