Atomfall İncelemesi: En sonunda Çernobil’de geçmeyen bir nükleer felaket oyunu!
Bir dizi gizemi çözerken nükleer karantinaya alınmış bir bölgede hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Mükemmel bir görsellik ancak her şey aynı oranda iyi mi?
This browser does not support the video element.
Nükleer bir felaketle dış dünyadan koparılmış, yaşanmaz bir bölgede hayatta kalmak ve gizemleri çözmek her zaman çekici olabilecek bir fikir ama nedense bu konuda oyun geliştirenlerin aklına Çernobil harici bir mevki gelmemesine hep hayret etmişizdir. Japonya ve daha az bilinse de İngiltere gibi bu konuda geçmişte büyük felaketler yaşamış ülkeler de var. Ve sonunda bu açığı birinin fark etmiş olması ise sevindirici. İngiliz merkezli bir stüdyo olmasından da kaynaklı olarak Rebellion sonunda Fallout ve Stalker serileri gibi diğer tür klasiklerinden de esinlenerek, nükleer bir kaza sonrasında devlet gizliliğine dayanan bir gizem inşa etmeyi başarmış ve Cumbria, Windscale'de 1957 yılında meydana gelen ve günümüzde Sellafield olarak bilinen felaketi başlangıç noktası olarak alarak, kıyamet sonrası toplumsal çöküş ve otoriter yönetim üzerine hayali bir hikaye ortaya koymuşlar.
Ancak Fallout ve Stalker'ın aksine, Cumbria'nın bu versiyonu mutantlar, haydutlar ve radyoaktif toprak parçalarıyla dolu olsa da parlak, yemyeşil bir cennet olarak tasvir ediliyor. Ya da en azından yüzeyde öyle, çünkü yerin altında geniş tünellerle birbirine bağlı ve kötü niyetli deneylere işaret eden kanıtlarla dolu büyük bir askeri bilim laboratuvarı yatıyor. Sniper Elite serisiyle tanınan Rebellion, Atomfall ile ilk defa çok az stüdyonun tam olarak hakkını verebildiği bir türün derinliklerine dalmaya karar vermiş. Tam olarak ne hissettiğimize emin değiliz. Bir yanda modası geçmiş mekanikler ve en iyi ihtimalle görevlerini zar zor yerine getiren oynanış sistemleri var. Diğer taraftan, keşfettikçe açılan ve sürekli olarak gizemlerini çözmeye teşvik eden çok ilgi çekici bir hikâye de sunuyor. Peki genel olarak Xbox Game Pass üzerinden ücretsiz olarak oynayabileceğiniz Atomfall nasıl bir oyun olmuş. Merak edenler okumaya devam…
Karamsarlıktan uzak bir felaket sonrası
tasviri
Atomfall'un fikri dahice. Oyuna, bulaşıcı hastalık giysisi içinde
ölmek üzere olan biri tarafından bir sığınakta uyandırılan isimsiz,
hafızasını kaybetmiş bir kazazede olarak başlıyoruz. Saniyeler
içinde ve acil bir ses tonuyla bize modifiye edilmiş bir elektronik
anahtar veriyor. Ne pahasına olursa olsun sığınaktan kaçmamız ve
“Interchange”e gitmemiz gerektiğini söylüyor, nasıl bandaj
yapılacağını gösteriyor. Kısa bir girişten sonra kendimizi hızlıca
açık havada buluyoruz. O andan itibaren bu ıssız görünen bölgenin
her köşesini keşfetmekte, dolaşmakta ve araştırmakta tamamen
özgürüz. Dışarı adımımızı atar atmaz, morumsu gökyüzünün ve
medeniyetten geriye kalanları örtmeye başlayan yeşilliğin muhteşem
manzarasını özümsemeye çalışırken, en yakın ankesörlü telefonun
çalması ile ilk esrarengiz mesajımızı alıyoruz. Bundan sonra ne
olacak? Bu tamamen size kalmış.
Önerimiz boş zamanlarınızda keşfe çıkmanız olacak. Çünkü Atomfall bize nereye gideceğimizi söylemiyor. Hedefi takip etmek için ok işaretleri veya GPS tarzı yol işaretleri de yok. Bunun yerine, NPC'lerin bize söylediklerine ve okuduğumuz her şeye dikkat etmeli, haritada koordinatları aramalı ve haritada kendi işaretçilerimizi yapmak zorundayız. Bazılarının sıkıcı bulabileceği bu dinamik, deneyimin temel taşlarından birini oluşturuyor. Aynı şey görevler için de geçerli. Takip edebileceğimiz “ipuçları” buluyoruz ve böylece sonunda önemli bir hedefe ulaşabiliyoruz. Bunlar genellikle birbiriyle bağlantılı ve bizi daha da büyük görevler keşfetmeye yönlendiriyor, ancak her zaman ana hedefimizin karantina bölgesinden kaçmak olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Oyunun bu belirsizlik hali en başta en kolay seçeneği seçmiş olsanız da pek değişmiyor. Çünkü asıl amaç bu!
Bu kadar özgür bırakılmak da fazla!
İlk başta bu “özgür olma fikri” bunaltıcı olabilir. Neyse ki
Rebellion macerayı küçük ama birbiriyle bağlantılı haritalar
halinde bölümlemiş. Böylece mevcut ilk sektörün organik keşfi bir
öğretici görevi görüyor ve bize ilerlemek için güven veriyor. Bu
konuda ilginç olan şey, sadece gelişmiş alanların değil, kendi
özellikleriyle keşfedilecek farklı sektörlerin olması. Bu
rahatlatıcı çünkü ilerlemenin seviye veya aşırı güçlü düşmanlar
tarafından engellenmesi yerine, doğrudan kendi isteğimize göre
olmasına izin veriliyor. Oyundan alacağınız keyif, merakımıza,
haritayı kendi işaretçilerimizle özelleştirmeye ne kadar özen
gösterdiğimize ve bize azar azar verilen bölümlere ayrılmış
hikâyeye ne kadar dikkat etmeye istekli olduğunuza bağlı.
Aksiyon söz konusu olduğunda Atomfall bize temel, geleneksel araçlar veriyor. Bu hem oyundaki kurgu hem de İngiliz stüdyonun oyunun geliştirilmesi için uyguladıkları için geçerli. Ve oyun bir anda mükemmel görselliğe bağlı göz kamaştırıcılıktan eski yüzlü mekanikler nedeniyle sıradana hızlı bir şekilde evriliveriyor. Teknik yönünden bahsetmiyoruz. Savaşın nasıl işlediğinden, karakter ilerleme sisteminden ve onu bir hayatta kalma oyunu yapan özelliklerden bahsediyoruz. Yeni başlayanlar için, oyun sorunsuz çalışıyor ve harika görünüyor. Panoramik bir görünümde açık ortamlar muhteşem, ancak onları keşfetmeye başladığımızda nesnelerin tekrarını fark ediyoruz. Keşfetmek için sığınaklara, kalelere, mağaralara ve yapılara girdiğimizde bu durum büyük ölçüde düzeliyor, ancak ara sıra aynı dekorasyonun beş kez tekrarlandığını görebilirsiniz.
Savaş mekanikleri en büyük eksi
Sırada savaş sistemi var. Ya da yok mu desek… Yakın dövüşe ek
olarak ateşli silahlar ve her türlü mermi ile uzaktan
savaşabiliyorsunuz. Yakın dövüşte bıçak, balyoz ve her türlü
doğaçlama silah mevcut. Vurabileceğimiz darbe sayısı, kahramanın
kardiyo dayanıklılığına, yani dayanıklılık çubuğuna bağlı. Kalp
atış hızımız yükseldikçe kalp atışlarımızı duymaya başlıyoruz,
nefes alış verişimiz gürültülü hale geliyor ve yavaş yavaş duyma ve
görme yetimizi kaybediyoruz. Bu klasik bir sistem ancak bölümün
geri kalanından farklı olarak bazı ilginç varyasyonlara sahip.
Yakın dövüş silahlarıyla vurmanın hiçbir hissiyatı yok. Çoğu zaman çıplak yumrukla ya da bir sopayla yüzyüze vurmaya çalışırken rakibi tutturmak gerçekten zor. Silahı fırlatmanın ya da sert ya da hızlı vurmanın ötesinde kaçınmak veya karşı saldırı yapmak gibi bir mekanik de olmadığı için her durum şansla ya da art arda ilk ve en sert vuran olmakla sonuç buluyor. Eğer düşmanlar geldiğimizi görmez ya da duymazsa, onları arkadan bir darbe ile öldürebiliyoruz. Bu tür öldürme genellikle gürültülü olmakla birlikte, beceri ağacı aracılığıyla azaltılabiliyor ve genellikle çok faydalı oluyor.
Neden yapay zeka denildiğini
anlayacaksınız…
Çoklu düşmanlarda en iyisi bir ikisini indirip kaçmanız olacaktır.
Düşman yapay zekası çok zayıf olduğu için sizi kolayca unutuyorlar.
Uzun otlar bizi görünmez kılıyor: diz yüksekliğindeki otların
arasına çömelmişsek, düşmanlar bizi görmeden yanımızdan geçip
gidiyor. Eğer bir silah ateşler ve birini öldürürsek, diğerleri “Bu
ses de neydi?!” ve sonra “Bir ceset!” diyorlar ama alarma
geçmiyorlar. Bir süre etrafa bakındıktan sonra da hiçbir şey
olmamış gibi devriye gezmeye devam ediyorlar. Fark edildiğimizde de
durum değişmiyor, silahlı olanlar uzaktan ateş etmeye devam ediyor
geri kalanlar ise bize vurmak için sıraya giriyor. Eğer bir silah
edinebildiyseniz, onları birbiri ardına kafalarından vurarak
haklayabiliyorsunuz.
Menzilli silahlarla savaşmanın her zaman en iyisi olacağına emin olabilirsiniz. Her biri üç temel parametreye göre düzenlenmiş bir düzine silah mevcut: hasar, menzil ve atış hızı. Başlangıçta paslı versiyonlar mevcut, ancak sonunda, doğru beceri kitabını alırsanız, onları yükseltilmiş bir versiyona dönüştürülebiliyorsunuz. Bu bölüm bize bir FPS’ten bekleyebileceğimiz yeterli çeşitliliği sunuyor: yüksek hasar, düşük atış hızı ve çok yüksek geri tepmeye sahip av tüfekleri; cömert şarjörlere ve çok yönlülüğe sahip tabancalar, yüksek menzilli ve hasarlı ancak düşük atış hızına sahip tüfekler ve mermi yağmuru olan otomatik hafif makineli tüfekler. Çeşitlilik yeterli ve cephanemize dikkat edersek, neredeyse her savaş senaryosunun üstesinden gelmemiz mümkün olabiliyor.
Önerim ok ve yay ile devam etmeniz!
Aslında bakarsanız bu detayların pek bir önemi yok. Çünkü daha uzun
veya daha kısa bir çatışma mesafesi boyunca mermi düşmesi
olmadığından, silah çeşitlerinin de anlamı kalmıyor. Düşmanların
büyük çoğunluğu kafaya tek bir atış veya okla öldüğünden, neredeyse
hiç geri tepmesi olmayan 13 atışlık bir tabanca kullanıp her durumu
hızlı bir şekilde çözebiliyorsunuz. Yani, size uzaktan keskin
nişancı tüfeği ile ateş eden bir düşmanı, aynı mesafeden bir
tabanca ile kafasına nişan alıp öldürebiliyorsunuz. O zaman neden
bir saldırı tüfeği kullanalım ki? Hatta ok ve yaya sahipseniz
üstüne attığınız oku geri alma şansınız da var. Elbette pompalı
tüfek ve SMG, etrafımızı sardıklarında veya çok yaklaştıklarında
işe yarıyor. Ancak bu kadar basit bir yapay zeka ile onları
yaklaştıkça öldürün gitsin deriz biz.
Basit mekanikler, ilkel savaş sistemleri ve basit düşman yapay zekası çok kırılgan olmamız ve kaynakların kıt olması ile dengelenmeye çalışılmış sanki. Siz en iyisi her çatışmadan önce oyunu kaydedin. Ara sıra devre dışı bırakmamız gereken tuzaklar oluyor. Eğer devre dışı bırakırsak kaynakları elimizde tutabiliyoruz. Bu bizi, özellikle kapalı bir alana sızarken veya keşfederken çevrenin daha fazla farkında olmaya davet ediyor, ancak tehlikelerde biraz daha çeşitlilik olsun isterdik.
Oyuna zaman vermeden hemen vazgeçmeyin
Atomfall deneyiminin çoğu, son derece sınırlı olan envanter
yönetimi ve mevcut ipuçlarıyla haritayı nasıl kullandığımızla
ilgili. Buna ek olarak, hayatta kalmayı biraz daha kolaylaştırmak
için kilidi açılabilir bir beceri ağacı da mevcut. Başlangıçta çok
basit ama doğru kitapçıkları elde ettikçe gizlilik, silah
özelleştirme, belirli silah türlerinde uzmanlaşma ve genel hayatta
kalma konularında yeni beceriler kazanıyoruz. İlerlemenin keşfe
bağlı olması çok mantıklı ve aynı zamanda düşmanları ortadan
kaldırmanın önemini de ortadan kaldırıyor, çünkü bunu sadece
ceplerini kontrol etmek ve yolumuzdan çekmek için yapıyor oluyoruz.
Her şey olumlu gibi görünüyor ve bu da sürükleyiciliğin lehine bir
nokta.
Önemli olan, bir kez maceranın içine girdiğimizde oyunun bize tüm sorunlarını unutturması ve ardından hikâyenin önceliği almasında yatıyor. NPC'ler ilginç, kendi gündemleri var ve bazıları oyunun sonunu değiştiren alt olaylara olanak sağlıyor. Kararlarımızın çoğu sonucu etkiliyor ve sonuçları oyun boyunca hissediliyor. Bu açıdan Atomfall kusursuz ve her detayı özümsemek için zaman ayırırsanız daha da kusursuz hale geliyor.
Mükemmel bir görsellik ve teknik
Oyun tek kelime ile mükemmel bir görselliği sahip. Geleneksel
kıyamet sonrası oyunlardan farklı olarak daha canlı ve renkli bir
dünya sunuyor. Tüm bunlar oyunu denediğimiz Xbox Series S’de bile
geçerli. İlginç bir şekilde oyunda bir FPS kilidi yok. Minimum
olarak 30’un altına düşmüyor ama 30 ile 60 arası sürekli değişiyor.
Aynı şekilde Xbox Series X’de de dalgalanma 60’dan başlayıp 120
fps’lere kadar çıkıyor. Belki bir FPS kilidi olsaydı iyi
olabilirdi.
Süre noktasında ise bizim için ideal sınırlar içinde yer alan ortalama 25 saatlik bir deneyim vaad ediyor. Benzerlerine göre daha kısa bir oyun süresi olduğu için mutsuz olanlar olacaktır. Ancak oyunun birden farklı sonu olması ve her biri için bambaşka süreçleri takip etmek zorunda olunması ile oyun süresi rahatlıkla katlanabilir.
Sonuç
Atomfall ile ilgili en iyi şey, oyun deneyiminin yoğun ve
sürükleyici olması. Keşfetmek, kayıp metinlerde ve ses kayıtlarında
ipuçları bulmak için her köşeyi ve bucağı kontrol etmek. Haritayı
işaretleyerek koordinatları aramak, bulmacaları çözmek,
Interchange'in sırlarını çözmemize yardımcı olan ve bizi yasak
bölgeden kaçmaya adım adım yaklaştıran araçlar bulmak.
Ne yazık ki bundan zevk almak için yukarıda listelenen tüm eksilerle birlikte ilkel bir savaş sistemine tahammül etmeniz ve yapay zekanın dehşetine aldırış etmemeniz gerekiyor. Bununla birlikte, kendimizi işe yarayan şeylere kaptırmayı başarırsak, eğlenceli ve ilgi çekici bir hayatta kalma nişancı oyunu deneyimi yaşayabilirsiniz. Yavaş tempolu oyundan, derin bir anlatıdan hoşlanan ve ayrıntılar konusunda titiz olmayanlara şiddetle tavsiye ederiz. Xbox Game Pass üzerinden ücretsiz oynanabildiği için kendiniz deneyip görün.
70
Yayıncı
Rebellion
Geliştirici
Rebellion
Tür
FPS, Macera
Platform
Xbox Series
S/X, Xbox One, PS5, PS4, PC
Web
https://atomfall.com/