İnternet 2: Kesintisiz Sörf Keyfi
Nefes kesen hızda veri gönderimi, önemli veriler için öncelik ve yol tıkanmasına son - ikinci Internet kuşağı tüm bunları garanti ediyor. Almanya’da “Gigabit-Wissenschaftsnetz” ya da kısaca G-WiN şimdiye kadar yalnızca araştırmacıların emrine amade.Ancak yakın zaman içinde tüm sörfçüler yeni teknikt
Internet 2 nasıl çalışıyor?
Internet 2 iki ağ teknolojisinden yararlanıyor: ATM ve Ethernet.
ATM daha karmaşık ve daha güvenli, buna karşılık Ethernet daha
hesaplı ve “saf” verilerin gönderimi için yeterli. Bant
genişliklerini yükseltmek için her iki teknoloji de WDM’den
yararlanıyor.
ATM
Asynchronous Transfer Mode: ATM verileri uzunlukları tanımlanmış
küçük paketlere ayırıyor ve ağa yolluyor.Tüm paketler veri
başlığında bir adres alanı içeriyor, böylece özerklik kazanıyor ve
birbirlerinden bağımsız olarak ağda her seferinde en iyi yolu
arıyor. Bu sırada yalnızca gerekli aktarım kapasiteleri
kullanılıyor. Böylelikle de bant genişlikleri esnekçe
biçimlendirilebiliyor. Üstelik de bir ağın kalitesini, yani
güvenilirliğini güvence altına alan Quality of Service (QoS)
yalnızca ATM tarafından sağlanıyor. Burada tüm uygulamaların aynı
ağ performansını gerektirmediği fikrinden yola çıkılıyor. Yani
talepler veri aktarımından önce saptanmış ve verilmiş olmak
zorunda.
Ethernet
Burada veriler tek tek paketler biçiminde aktarılıyor; bu sırada
ağda olaya dahil olan istasyonlar gönderim öncesi ve sırasında
aktarım kanalına “kulak kabartıyor” ve yalnızca eğer kanal serbest
ise gönderimde bulunuyor. Buna rağmen iki istasyon aynı anda
gönderimde bulunursa, paketleri her iki aktarım da kesintiye
uğrayacak şekilde çarpışıyor. Böylelikle de bant genişliğinin büyük
bir bölümü boşa harcanmış oluyor.
WDM/WDMA
Wavelength Division Multiplexing ya da Wavelength Division Multiple
Access: Bu teknik yardımıyla birden fazla ışık sinyali aynı anda
tek bir cam elyaf kablo üzerinden aktarılıyor. Bu sırada her bir
sinyal kendi dalga boyunda hareket ediyor, yani renk spektrumunun
kendine özgü kesiminde hareket ediyor. Böylelikle bir veri hattının
bant genişliği bir hayli büyütülebiliyor.
“Masraf baskısı ilerlemeyi önlüyor”
Teletıp oldukça yavaş kabul görüyor. Almanya’da ilk tıbbi online
hizmetinin yöneticisi ve dahiliyeci Achim Jäckel bunun nedenini
açıklıyor.
CHIP: Yüksek performans ağları teletıpta ne gibi bir rol
oynuyor?
Jäckel: Bunlar şimdiye kadar yalnızca teşvik edilen pilot
projelerde kullanılıyor. Geniş kullanım için araçlar, IT altyapısı,
Know-How ve gerçekten piyasa için olgunlaşmış uygulamalar
eksik.
CHIP: ABD teletıp alanında bizim ne kadar ilerimizde?
Jäckel: Amerikalılar teknik gelişmelere daha açıklar. Orada sağlık
sistemi daha fazla rekabete ve performans şeffaflığına sahip bir
sağlık pazarı oluşturuyor; böylece orada daha ileri
gidilebiliyor.
CHIP: Meslektaşlarınız teletıbbi yöntemler hakkında ne
düşünüyor?
Jäckel: Sağlık sistemini belirleyen kafaların önce bilgi çağına
karşı hazırlanmaları gerekiyor. Sigorta şirketleri, doktor
dernekleri, politika ve öteki çıkar grupları birçok gelişmenin
henüz yolunu kapıyor. Bu alanda her şeyden önce duyguların yerini
uzman bilgisinin alması gerekiyor.
CHIP: Örneğin ameliyatların video üzerinden aktarımı ne
getiriyor?
Jäckel: Bu acemiler için şahane bir gösteri; ancak uzman için
yalnızca eğer bulgular ve ameliyat yöntemleri telekonferanslarda
tartışılabiliyorsa ilginç. Almanya’daki yüksek hizmet yoğunluğu
gözönüne alındığında, bu teknoloji yalnızca çok az sayıdaki özel
ameliyat biçimlerinde anlamlı gözüküyor.
CHIP: Almanya’da teletıbbın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Jäckel: Kuşbakışı acil kliniklerin kapasitesini bilmek gibi banal
teknolojiler günbegün insan yaşamı kurtarabilecekken, bizde
anlamlı, hatta basit ilk adımların atılması yıllar sürüyor. Sağlık
sistemindeki masraf baskısı ile hareket alanları da kısıtlanıyor.
Bu yüzden ben teletıbbın daha ziyade yavaş bir gelişme göstermesini
bekliyorum.
Ağ tekniği ve kalite güvencesine ilişkin
tartışma
G-WiN’in bedeli sorunu, „Asynchronous Transfer Mode“ (ATM) ve
„Gigabit-Ethernet“ arasında bir karara varırken rol oynuyor. Bu iki
ağ tekniği arasındaki önemli farklar, ATM’de veri paketlerinin
uzunluğunun ve sırasının belirlenmiş olması ve alıcının önceden
veri gönderimi üzerinden bilgilendirilmesi ve uygun bir hat tahsis
edilmesi; böylelikle veri paketçikleri trafik tıkanmasına maruz
kalmadan alıcıya ulaşıyor.
Buna karşılık Ethernet verileri farklı büyüklükteki paketlere
parçalıyor ve önceden uyarmaksızın alıcı istasyona yolluyor. Bu
sırada zaman zaman meşgul hatlar gözden kaçırılıyor; bu da
transferde çarpışmalara ve kesilmelere yol açıyor. Ayrıca ATM
kesintisiz hizmet kalitesi yüzünden daha yüksek „Quality of
Service“ (QoS) sunuyor.
Almanya’da Ethernet’ten yana kararın
eleştirilmesi
Tüm bunlara rağmen 2000 yılı sonunda Alman Internet 2 ile ilgili
uzmanlar, gerektirdiği cihazların ATM’de olduğundan daha hesaplı
olduğu için Ethernet’e öncelik tanıdılar. Berlin Teknik
Üniversitesi bünyesindeki ağ teknolojileri araştırma merkezi
elemanı Herbert Almus, üstelik de bu mod daha B-WiN içinde
bulunduğu için ATM aleyhine verilen karardan üzüntü duyuyor: “Test
aşamasını geride bıraktığımız ve artık ATM’den nasıl
yararlanacağımızı bildiğimiz bir sırada ATM geri çevriliyor,
üstelik de daha çokyönlü, daha dinamik ve öncelikle daha güvenilir
olduğu halde.”
Servis kalitesine yöneltilen taleplere NASA da katılıyor: Amerikan
uzaycılık kuruluşuna göre “askeri, tıbbi ya da uzayla ilgili
araştırmalardan hangisi olursa olsun, tüm Internet alanlarında
gelecek gelişim basamağı açısından yükseltilmiş güvenilirlik büyük
önem taşıyor.”
Yakın geçmişte NASA Carnegie Mellon University ve bir dizi en
büyük donanım ve yazılım sunucularıyla birlikte bir konsorsiyum
oluşturmuş bulunuyor. Sistemlerin sabit bir biçimde iyi bir
bağlantı sunması NASA’ya uyduların sunduğu ya da astronotların uzay
dönüşü birlikte getirdikleri dev veri miktarlarını yeryüzü
istasyonlarıyla bağlantılı ve Internet 2 vasıtasıyla bariz bir
biçimde daha hızlı değerlendirmede yardımcı olabilir.
En azından mutlak ve arızasız ağ hazırlığı gerektiren uygulamalar
için Almanya’da ATM özel bir servis olarak bulunuyor. Birçok
çalışma mekanına ihtiyaç duyan zahmetli film üretimleri ya da video
aktarımı üzerinden uzaktan ameliyat gibi teletıbbi işlemler ATM’den
feragat edemeyecektir.
Teletıp ile sağlık alanında tasarruf
Yeni teknolojiler özellikle Internet 2’nin başlangıç aşamasında
daha yüksek finansman gerektirmelerine rağmen, yüksek hızdaki
ağların zamanla buna değeceği umudu yersiz değil. Köln
Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre,
teletıp standart yöntemlerle karşılaştırıldığında gerçekten de
masrafları aşağıya çekme potansiyeline sahip. Ameliyat robotları,
canlı bağlantılar ve elektronik hasta dosyaları gibi incelenen
teletıp yöntemlerinin yaklaşık üçte ikisi, buna göre geleneksel
yöntemlerden daha hesaplı.
Krems Donau Üniversitesi’nde görevli telekomünikasyon, enformatik
ve medyalar profesörü Johann Günther, hastanelerin geleneksel
yöntemleri yakın zaman içinde artık finanse edemeyecekleri
öngörüsünde bulunacak kadar ileri gidiyor. Her klinik tüm tedavi
spektrumunu karşılayamıyor, çoğunlukla rutin ve deneyim eksikliği
çekiyor. Bu durumda teletıp üzerinden meslektaş ve cihaz desteği
hayat kurtarabiliyor. Ancak ilk Alman tıbbi online hizmeti
(www.medizin-forum.de) yöneticisi Achim Jäckel büyük bir coşkuya
kapılma karşısında uyarıda bulunuyor ve “teletıbbın geleneksel
yöntemlerin yerini alamayacağını, yalnızca onları
tamamlayabileceğini” vurguluyor. Sanal üniversitede olduğu gibi,
burada da tıbbi personel ve hastalar teletıp yöntemlerinin hangi
alanlarda ve hangi ölçüde anlamlı ve pratik olduğu konusunda önce
deneyim toplamak zorunda.
Süper hızda veri gönderimi yoluyla dağıtılmış
çalışma
Ama yüksek hız ağı yalnızca normal Internet için çok büyük olan
teletıp alanındaki veri miktarları sorununu çözmekle kalmıyor: Film
malzemesinde olduğu gibi kapsamlı veri oranları Gigabit ağı
üzerinden birden fazla çekim mekanı arasında sıkıştırılmaksızın ve
hızla alınıp gönderilebiliyor. Teknik donanım artık her stüdyoda
mevcut olmak zorunda değil, aksine tek tek çekim mekanlarına
dağılmış ve hızlı ağ üzerinden ortaklaşa kullanılabilir
olabiliyor.
G-WiN’e dahil bir proje olan GigaMedia örneğin film ve videoların
televizyon için çekim sonrası işlenmesini Münih ve Berlin’deki
partnerlerine bırakıyor. Film malzemesi her bir işlenmeden ve
gönderimden sonra kalite kaybına uğramaması için ağırlıkla
sıkıştırılmaksızın iletilmek zorunda olduğu içindir ki, bağlantı
olarak bir yüksek performans ağı gerekiyor.
Filmlerin dağıtılmış işlenmesi için temel olarak yalnızca ATM
sözkonusu olabilir, Münih Radyo Tekniği Enstitüsü’nden Markus
Berg’e göre: “ATM şu sıralar, özellikle canlı aktarımlar ve
dağıtılmış üretim gibi gerçek zamanlı uygulamalarda film üretiminin
ve radyo uygulamalarının taleplerinin hakkını veren tek teknoloji.”
Gigabit ağı ve ATM sayesinde ilk kez çok iyi kalitede
sıkıştırılmamış video sinyallerini standart bir telekomünikasyon
ağı üzerinden göndermek olanaklı oluyor.
ATM ve Ethernet kombinasyonu Alman Gigabit ağını uluslararası
planda üst sıralara taşısa bile, Amerikalılar Internet 2 hatlarının
kişisel kullanımı da dahil olmak üzere hala daha fazla servise önem
verir konumlarını koruyor.
Bu bağlamda Northwestern University (Illinois) 2000 Haziranı’ndan
beri tüm medyaları yüksek hız ağı üzerinden dijital biçimde öğrenci
yurdu odalarına ulaştırıyor. Üniversite kütüphanesi ülke çapında
dijital videolar için en büyük Server’lardan birine sahip. Dünya
çapında tüm birinci sömestr öğrencileri için üniversite yaşamı ile
ilgili dört dilde tanıtım filmleri online çağrılabiliyor.
Pennsylvania Üniversitesi’ndeki bir proje grubu
videokonferansları Tele-Immersion-teknolojisi yardımıyla daha
gerçekçi biçimlendirmeyi deniyor: Bu sırada her bir kişi farklı
bakış açılarından, birden fazla kamera tarafından kaydediliyor ve
ekrana yansıtılıyor. Bir 3D gözlük yardımıyla öteki katılımcılar,
sanki tüm katılımcılar gerçekte bir masa etrafında oturuyormuş
gibi, karşılarındakini üç boyutlu ve gerçek büyüklükte algılıyor.
Bu 3D teknikte bir araya gelen veri miktarları şu sıralar yalnızca
Gigabit ağlarının hazır bulundurduğu bant genişliklerini
gerektiriyor.
Şimdiye kadar aktarımlar sallantılı gerçekleşiyor, ve bir kişiden
fazlası sistem tarafından görüntülenemiyor. Ancak projenin
yöneticisi Kostas Daniilidis cüretkar karşılaştırmalardan geri
durmuyor. Onun tahminlerine göre Internet 2 yardımıyla
videokonferanslar yakın zaman içinde bile “Atılgan uzay gemisinin
ışınlama güvertesi gibi” işleyecek.
Cam elyaf kablo Işık hızında veri transferi
Internet 2’de olduğu gibi, saniyede 2,5 Gigabit’e varan aktarım
oranları geleneksel bakır kablolar ile hiçbir şekilde erişilebilir
değil; burada DSL ile kapasitenin sınırlarına ulaşılmış
bulunuyor.
Daha yüksek bant genişlikleri için ışık dalgası iletici (LWL)
olarak da nitelenen cam elyaf kablolar gündeme geliyor. Bunlar
içinde veriler optik tepiler biçiminde iletiliyor.
Bu tekniğin ayrıntıları aşağıdakilerden ibaret:
Yapı:
Bir cam elyaf kablo, şeffaf yani optik bakımdan iletken ve cam
benzeri malzemeden ibaret çok narin ve eğilip bükülebilir bir
liftir; tek tek yüzlerce cam elyafının bir araya gelmesiyle de
oluşabilir. Her bir lif bir çekirdekten ve bunu saran ve bundan
daha az optik yoğunluk
sunan bir mantodan ibarettir.
Çalışma tarzı:
Elektrikli giriş sinyali optik bir sinyale dönüştürülüyor. Bu ışık
sinyali liften geçerken manto duvarları tarafından yansıtılıyor.
Böylelikle ışık dalgaları kenardan taşmadan ve kabloyu terk etmeden
çekirdek içersinde iletiliyor. Alıcının bulunduğu yerde optik
sinyal yine elektrikli bir sinyale geri dönüştürülüyor.
Bakır kablolar karşısında sunulan avantajlar Büyük
uzaklıklar:
Bakır hatlar her beş kilometrede bir bir sinyal güçlendiriciye
ihtiyaç duyuyor; optik kablolarda benzeri güçlendiricilerin her 20
kilometrede bir bulunması yeterli oluyor. Özel LWL’ler 600
kilometrelik bir mesafeye kadar güçlendiricisiz çalışıyor.
Yüksek aktarım performansı: Radyo dalgaları gibi başka ışın türleriyle karşılaştırıldığında ışık yüksek bir frekansa sahip ve bu yüzden bir saniye içinde bakır kablolarda akımın başardığından daha fazla bilginin ulaşımını gerçekleştiriyor. Şu sıralar LWL veri transfer oranları saniyede 2,5 Gigabit, laboratuar koşullarında ise saniyede 10 Gigabit civarlarında
Kolay kolay arızalanmıyor:LWL’ler camdan ya da yapay malzeme çeşitlerinden üretiliyor; bir başka deyişle metal değiller ve böylelikle de akım iletme yeteneğine sahip değiller. Böylece elektrik ya da manyetik alanlardan da etkilenmezler. Üzerlerine yıldırım düştüğünde de çalışmaya hazır konumlarını terk etmezler. Kablo koptuğunda, özellikle patlayıcı maddelerin bulunduğu bir ortam açısından önem taşıyan kıvılcım oluşma tehlikesi yoktur.
Dinlenmeye karşı güvenli: Elektrik ileten malzemeler, taşınan verilerin dinlenmesinde kullanılabilen bir manyetik alan ile çevrilidir. Bununla karşılaştırıldığında cam elyaf kablolar dinlenmeye karşı çok güvenlidir ve verileri hışırtı, deformasyon ve arıza olmaksızın iletir.
Düşük boyutlar: LWL’ler küçük bir çapa sahiptir ve bakır kablolarla karşılaştırıldığında kompakt ve hafiftirler.
Terfi imkanı: Cam elyaf kablolu ağlar kolaylıkla terfi ettirilebilir. Kablolama, daha yüksek veri aktarım oranlarından ya da hızlarından bağımsız olarak değişmeksizin kalır.
Almanya’nın yüksek hız ağına bağlanması
Ancak Internet 2 bu gelişimi çok daha hızlı geride bırakacak. Ne de
olsa Alman Eğitim ve Araştırma Bakanlığı, Amerikan ağ teknolojisi
gelişmesinin gerisinde kalmamak için en azından 160 milyon mark
harcamayı gözden çıkarmış bulunuyor: Geçen yılın Haziran ayında,
Amerikan Internet 2’nin Almanya’daki karşılığı olan Alman Araştırma
Ağı Teşvik Derneği (www. dfn.de) G-WiN’i başlattı: “Yeni Gigabit ağ
ile Internet teknolojisinde uluslararası planda önde yer alıyoruz.
Böylelikle yenilikler, firma kuruluşları ve yeni iş imkanları için
temel yaratmış oluyoruz.” duyurusunda bulundu bakan Edelgard
Bulmahn daha açılış sırasında.
Bilim ağı G-WiN: DSL’den 3.500 kat daha
hızlı
GWiN 27 çekirdek ağ bilgisayarı ve binlerce kilometre cam elyafı
kablo üzerinden yaklaşık 700 üniversite ve başka bilimsel
kuruluşları bağlantılandırıyor. GWiN öncülü geniş bant bilim
ağından (B-WiN) 16 kat ve DSL’den yaklaşık 3.500 kat daha
hızlı.
Artık her katılımcının her seferinde saniyede 2,5 Gigabit’e varan
kapasiteli birçok kanal emrine amade. 2002 yılında 80 Gigabit’e
varan bant genişliği ihtiyacı bekleniyor. Berlin’deki
Heinrich-Hertz Enstitüsü için bu durum rahatça arkaya yaslanmak
anlamına gelmiyor: Enstitü şimdiden Terabit alanına uzanan engele
gözünü dikmiş durumda. Internet uzmanları yeni ağda öncelikle
ağdaki aktarım kalitesinin nasıl daha da iyileştirilebileceğini
test etmek istiyor. Katılımcı endüstri partnerleri tabii ki
Internet’e yönelik ürünlerin geliştirilmesi için bilgiler
beklentisi içinde.
Video-on-Demand ve Audio-on-Demand örneğin nihayet sinema
kalitesinde gerçekleştirilebilir. O zaman tıp uzmanlarının mekan
itibarıyla uzaktaki doktorlara danışmanlık hizmeti vermeleri ya da
Almanya’daki yapı ustalarının Detroit’teki meslektaşlarıyla
eşzamanlı sanal bir otomobil modeli üzerinde çalışmaları gibi
şeyler gündelik hale gelebilir.
Cam elyafı kablosundan ışık hızında veri
gönderimi
Ancak bant genişliğini sanılandan daha hızlı “yiyip bitiren”
yalnızca yeni uygulamalar değil. Çok daha büyük bir sorun teşkil
eden şey kullanıcı sayısı. Saniyede 155 Megabit’lik bir transfer
oranı ile yalnızca B-WiN’de veri hacmi yılda iki kattan daha fazla
artıyor.
Köln’lü bir araştırma grubunun “Szenario 2005” başlıklı uzman
belgesi, en geç 2005 yılında tüm öğrencilerin yarısının sanal
eğitim arzlarından yararlanacağı öngörüsünde bulunuyor; bir başka
deyişle Internet’i dev veri miktarları bekliyor. G-WiN’in mucitleri
bu gelişimi planlarına dahil etmiş. Geleneksel cam elyafında
veriler tek, hızlı bir ışık tepisi olarak hatlar içinde yol
alırken, G-WiN frekans spektrumunu, üzerlerinde farklı veri
akışlarının paralel olarak aktarılacağı tek tek “renklere” ya da
ışık frekanslarına ayırıyor. Bu tekniğin adı „Wavelength Division
Multiplexing“ ve sunduğu avantaj yetersiz bant genişliğinde basitçe
cam elyaf kabloda birkaç ek frekans kullanması.
Sanal videokonferanslar üzerinden öğrenim ve
imtihan
Esnek ağ yapısının tadına Hagen Üniversitesi öğrencileri daha
bugünden varıyor bile. Öğrenciler daha yakın geçmişte elle
oluşturulmuş sönük HTML metinler, derslerin basit montajları ya da
bitişik odadaki video aktarımı ile yetinmek zorundayken, şimdi ders
malzemesini üniversitenin Web sitesinden indirebiliyorlar. Diğer
öğrencilerle ya da profesörlerle ise E-Mail, haber grupları ya da
chat odaları üzerinden iletişim kuruyorlar.
Üniversitenin bir tür sanal alıştırma odası olan
„WebAssign-System“, Köln’deki enformatik öğrencisi Holger P. için
öğreniminin belirleyici ölçüde kolaylaşması anlamına geliyor: “Bu
sistem ile daha hızlı öğreniyorum. Alıştırma ödevlerimi online
teslim ediyorum ve çoğu kez düzeltmeler bana E-Mail ile derhal
gönderiliyor.” Aynı şekilde „WebAssign-System“ üzerinden Holger P.
imtihanlar için başvuruda bulunabiliyor.
Berlin’de bazı enformatik öğrencileri merkez dışındaki Adlershof
ilçesinde bulunan seminer odalarına giden uzun yoldan tasarruf
ediyor. Orada gerçekleşen dersleri şehrin merkezinde bulunan
üniversite merkezindeki monitörde izliyorlar. Soruları olduğunda,
mikrofonlu küçük bir Web kamerasına soruyorlar. İmtihanlar da aynı
şekilde gerçekleşiyor: Doçent ve sınanacak öğrenci klavye, mikrofon
ve kamera üzerinden etkileşimli bağlantı kuruyorlar.
Hagen’de psikoloji profesörü olan Helmut Lück coşkuyu bir parça
frenliyor: “Hayranlık yüzünden yalnızca teknik olanaklar
belirleyici bir rol oynuyor, didaktik konseptler ise yolda kalıyor.
Ama yeni medyalarda ehliyet hemen iyi bir sanal seminer anlamına
gelmiyor. Bu alanda henüz telafi edilmesi gereken çok şey var.” Bu
bir yana bırakılacak olursa, üniversiteleri ve evdeki çalışma
mekanlarını uygun biçimde donatmanın da çok pahalıya patladığını
belirtmek gerekiyor.
Kamuoyu tarafından neredeyse farkına varılmaksızın ikinci kuşak
Internet şimdiden yükselme devrini yaşıyor: Hagen
Üniversitesi’ndeki enformatik öğrencileri sözlü testlerinin bir
bölümünü videokonferans üzerinden tamamlıyor. Atlanta’daki bir
doktor ekibi video aktarım sayesinde 600 kilometre uzaktaki Florida
Üniversitesi Kliniği’ndeki bir adamda diz sakatlanması teşhisinde
bulunuyor.Ve tüm dünyaya yayılmış olan astronotlar Hawaii’deki bir
gözlemevinin teleskoplarını kullanıyor.
Bu uygulamalarda aktarılan veri miktarları geleneksel Internet
hatlarında tıkanmaya yol açıyor. Bu yüzden bilimciler ABD’de daha
90’lı yılların ortalarında saniyede 2,5 Gigabit alanında transfer
oranlarına izin veren yüksek performans ağları geliştirmiş
bulunuyor.
1999 Ekimi’nde her şey hazırdı: Bir safra kesesi ameliyatı
görüntülü ve sesli olarak ilk Internet 2 hattı üzerinden canlı
olarak aktarıldı; bu hat saniyede en az iki Megabit’lik bir ağ bant
genişliğini garanti ediyor.
ABD’deki başlangıçlar: Yüksek okullar için lüks
ağ
Internet 2 öncüleri için tayin edici olan, trafiğin yoğun olduğu
zamanlarda veri aktarımının büyük Provider’larda bile
yavaşlamasıydı. Önce ABD’de Internet 2 projesini (www.internet2.edu
) oluşturmak üzere 115 üniversite ve hastane bir araya geldiler.
Hedef önceleri yalnızca bilim sektörü için yeni bir yüksek hız
Internet’i idi; bu arada artık Alman G-WiN de bu yapıyla
bağlantılı.
Nihayet bu girişimin meyvesi olarak iki ulusal yüksek performans ağı oluştu: „very High-Performance Backbone Network Service“ (vBNS) ve adını 19. Yüzyılda Kuzey Amerika’ya ulaşmak açısından büyük önem taşıyan Kansas’taki demiryolu kavşağından alan “Abilene”. vBNS kamuya ait paralarla finanse ediliyor ve aralarında Amerikan süper bilgisayar merkezleri ve yüksek okulların bulunduğu ayrıcalıklı kurumlar için lüks ağ gözüyle bakılıyor. Abilene’nin finansmanı ise bağlı kuruluşların katkıları ve endüstriyel sübvansiyonlar ile sağlanıyor. Abilene’ye tüm bilim kuruluşları erişebiliyor. Bu iki yüksek performans ağı yanında savunma bakanlığı ya da NASA gibi bazı Amerikan makamlarının konseptleri mevcut.
Kamuoyunun geniş kesiminin ise yeni süper veri otoyolundan
yararlanmak için daha biraz beklemesi gerekiyor. ABD’deki Internet
2 projesinin basın sözcüsü Heather Boyles bu kararı “yeni ağ
kapasiteleri ve uygulamalarının ticari Internet alanına taşınmadan
önce Internet 2 cemaati tarafından test edilmesi gerekiyor”
şeklinde temellendiriyor.
Bugünkü Internet’in gelişiminin izlediği yol da pek farklı değildi:
Askeri teknolojilerden yola çıkarak bilimin profesyonel
uygulamaları üzerinden genel olarak erişilebilir tüketim nesnesi
haline gelmişti.