Monster Hunter: World İncelemesi

Capcom canavar avlama işini sanat haline getirdi; ortaya Monster Hunter: World çıktı!

Her şey çok tanıdık. Tıpkı Horizon: Zero Dawn hakkında "iyi olacaktır ama o kadar" diye düşünüp oyunda geçen ilk birkaç saatimin ardından keyiften havada takla atacak hale geldiğim o günlerdeki gibi. İlk oyunu dışında hiçbirini etraflıca oynamadığım, üzerine dönen muhabbetlere kulak kabartmakla yetindiğim Monster Hunter serisinin son oyunu da böyle işte, beklediğim kadar iyi, beklemediğim kadar mükemmel.

Capcom'un Monster Hunter serisi gözlerini ilk defa PS2'de açtığında oyunda hayli vakit geçirmiş ve açık konuşayım, öyle ölüp bitecek bir şey bulamamıştım. Sonraki oyunlarıyla beraber kendi kitlesini yaratan, dört ana yapımın yanında çok sayıda yan oyuna da kavuşan serinin yeni oyunu duyurulduğunda da öyle pek etkilendim diyemem.

Derken oyun piyasaya çıktı, incelemesi başıma kaldı ve ben tepetaklak oldum, elbette olumlu anlamda.

Çıtayı yükseltmek budur!

Oyunda bir avcıyı yönetiyoruz ve sizi hayli detaylı bir karakter yaratma ekranı karşılıyor. Buradan cinsiyetimizi, şekil şemailimizi ve taşımak istediğimiz zırhı seçtikten sonra bize yardımcı olacak petimiz Palico'nun görüntüsünü değiştirebiliyoruz. Evet, ben de sizler gibi Palico'mun görüntüsünü kendi kedime benzettim, ismini de elbette.

Oyunda bir avcıyız demiştik. Oyuna bir sinematikle başlıyoruz, bizi görev yapacağımız yere götüren gemi ise bir anda sarsılıyor ve bir yere tutunup nefeslendiğimizde fark ediyoruz ki okyanusun ortasında beliren ada benzeri bir şeye takılıp kalmışız. Bu ada sandığımız şeyin Zorah Magdaros adlı kadim bir canavar olduğunu ise dehşetle fark ediyoruz ve kendisi on yılda bir gerçekleşen kadim canavar göçünü icra etmekte. Biz de onu alaşağı etmek için kurulmuş Beşinci Filo'da görevliyiz ve istikametimiz de New World.

Monster Hunter: World, üçüncü şahıs kamerasından oynanan bir Aksiyon/RPG oyunu ve basitçe dinozor türevleriyle başlayıp kadim beyhudelere kadar uzanan çok sayıda canavarı avlayarak yolumuzu bulduğumuz bir temayı işliyor. Oyun açık dünya öğelerine sahip ancak bu sadece o sırada bulunduğunuz bölgede geçerli. Açıklamak gerekirse, oyunda Ancient Forest'tan tutun da Rotted Vale'e kadar uzanan farklı bölgeler var ve bunlar tek bir harita üzerinde bulunmuyor. Oyun dünyası bu bölgelere bölünmüş durumda ve biz önce bunlardan birisine "bırakılıyoruz". Bu noktadan sonrasında ise tamamen özgürsünüz. Elbette görevi tamamlamak için belli şartlar var, bunlar da efendime söyleyeyim "3 defadan fazla haklanma" ve "45 dakika içinde kampa dön" benzeri, kimi zaman sizi hayli dara sokan şeyler.

Monster Hunter: World pek çok oyunun aksine sizi silah konusunda serbest bırakıyor. Sonradan silah bulmakla uğraşmak yerine 14 silahtan birisini seçip direkt olarak oyuna başlayabiliyorsunuz. Burada kendinize uyan silahı seçmeniz önemli zira benim gibi "Monster Hunter dediğinin sırtında Buster Sword" olur diye düşünüp oyun stilinize uymayan bir silah seçerseniz tepinip durursunuz, benden söylemesi. Bu silahların her birisini düşmanlardan ve haritalardan elde ettiğiniz materyaller ile geliştirebiliyorsunuz. İlk başlarda bu crafting olayı hayli hızlı ilerlese de sonrasında gerekli materyalleri bulmak zorlaşıyor ve kendinizi haritalarda aynı bölgeleri arşınlarken buluyorsunuz.

Leyleğin sırtında göreve gitmek

Tabii ona uçan bir sürüngenin sırtında bırakılıyoruz demek daha doğru. Oyunun başlarında muhteşem güzellikteki üssümüz Astera'da ilk görevimizi alıyoruz ve hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra Ancient Forest adındaki muazzam ormana götürülüyoruz. Buradaki görev yeterince basit çünkü bizden istenen şey 45 dakika içinde 7 adet Jagra kesmemiz. Jagra'lar sürüler halinde dolaşıyor ve bu durumdayken tehlikeli olsalar bile aralarından birisinin öldüğünü gördüklerinde tabanları yağlıyorlar. Burada Buster Sword gibi rüzgarıyla dinozor yıkan bir silahınız varsa bir darbede birden fazlasını bile öldürmeniz olası. Haliyle oyunun en kritik mekaniği olan "kaçınma" mekaniğini iyice deneyim edebilmeniz için sonraki görevi beklemeniz ve otobur ama tehlikeli bir tür olan Kestodon ile karşılaşmanız gerekiyor. Bu tür oyunda neyle karşı karşıya olduğunuzu anlayacağınız ilk canavar ve biraz dikkatsiz olursanız görevi tehlikeye atacak derecede canınızı yakabilir.

Oyunun en önemli mekaniklerinden birisi de serinin yeni tanıştığı Scoutfiles. Bu mekanikte büyük canavarlarla kapışmadan önce onların izlerini takip ediyor, bıraktığı kalıntıları topluyor ve hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Benim eskiden hatırladığım araştırma mekaniği biraz Forza serisinde Drivatar peşinde koştuğumuz bölümleri hatırlatıyordu mesela. Canavarlar belli bir bölgede random olarak karşımıza çıkıyor ve fazlasıyla kısıtlı scriptlere göre hareket ediyormuş izlenimi veriyordu. O zamandan beri kullanılan bu araştırma mekaniğinin yerini alan Scoutfiles ise bulduğunuz her bir izin ardından size canavarın yeri hakkında daha fazla şey söyleyen bir mekanik. Çok da iyi işliyor çünkü oyundaki her bir canavar tamamen farklı davranışlara, farklı önceliklere ve farklı beslenme tercihlerine sahip. Haliyle tam "oyun tekrara döner mi?" diye düşündüğünüz sırada sizi o psikolojiden kurtarıp David Attenborough gibi "çalılıklara fısıldayan adam" moduna sokuyor.

Teknik zarafetin böylesi

Bu cümleyi başka bir oyun için de kurduğumu hatırlıyorum ama umurumda değil. Oyunun grafiklerini, Astera'nın mimarisini ve gün döngüsündeki muhteşemliği gördüğüm anda aklıma gelen ilk kelime bu oldu, zarafet. Oyunda ziyaret ettiğimiz her bölge "yaşıyor" ve buna hayat döngüsü de dahil. Her canavarın menüsü belli, siz bir otoburun peşinden koşarken türlü mahlukat çevrede cirit atıyor ve onları sadece silahlarınızla değil üzerlerine bir şey yuvarlayarak, başka bir etoburun üzerine sürerek veya bir zehirli çiçeğin etki alanına sokarak da öldürebiliyorsunuz. Monster Hunter: World belki bir Dark Souls değil ancak hasar almanın çok kolay olduğu bir oyun. Ufak bir hatada 7-8 tane Kestodon'un ortasında kalabilir ve toparlanamadan bu dünyadan göçüp gidebilirsiniz. Bu yüzden çevreden topladığınız bitkiler ile yaptığınız ilaçların ve sağlık kitlerinin önemi çok fazla. Bunları doğru yerde kullanmanız da her zamankinden fazla önemli.

Ayrıca oyunda bir de mount mekaniği var ki ben tamamen şans eseri öğrendim. Evet, hem bazı uçan sürüngenler hem de bazı kara canlılarının sırtına atlayıp savaşı kendi lehinize çevirecek bir mücadele içine girebiliyorsunuz ve bunu yapmak için de çoğu zaman doğru pozisyondayken yapılacak standart bir saldırı yeterli oluyor ve bu andan itibaren kamera değişip hızlıca tuşlara basmanızı gerektiren bir şekle bürünüyor. Bu da rakibi alt etmemizi kolaylaştırma anlamında çok ciddi öneme sahip.

Beraberce canavara girişmek!

Oyun hemen anlayabileceğiniz gibi aslında co-op oynansın diye tasarlanmış. Özellikle daha dişli canavarlar ile karşılaştığınız anlarda yanınızda bir kişinin eksikliğini net olarak hissediyorsunuz çünkü hem o canavarın ölümcül saldırısından kaçınmak hem de o toparlanmadan önce saldırı yapabilmek hayli güç. Elbette her canavarın zayıf noktaları var ancak bunu öğrenseniz bile bu zayıflığın üzerine oynamak o kadar da kolay değil. Bir arkadaşınız (veya tanımadığınız herhangi bir kişi) ile kurulacak sağlıklı bir kulaklık/mikrofon iletişimi bu sebeple oyundan aldığınız zevki katlayacaktır. Böylece bir kişi canavarı üzerine çekerken diğeri birbiri ardına kritik hasar verici saldırılarda bulunabilir. Ben kısıtlı co-op denemelerimde (Multiplayer oynayabilmemizi sağlayan yama ancak bu yazının sonuna yetişti) gördüm ki bir menzilli silah (Bowgun veya Gunlance) ve bir ağır saldırı silahından (Buster Sword veya Hammer) oluşan ekipler hayli etkili olabiliyor.

Tek kişi oynamak da size oyun deneyimi anlamında bir şey kaybettirmiyor ancak kimi zaman bir canavarı alt etmeniz dakikalarca sürebiliyor ve burada bahsettiğim dakikalar tek basamaklı değil, haberiniz olsun.

Tabii bu mekanik -maalesef eşyanın tabiatı gereği- oyun keyfinizin içine edebilecek bir süreci de tetikleyebiliyor. Siz bu yazıyı okurken durum ne olur bilmiyorum ancak ya karşı tarafın ansızın çıkıp gitmesinden ya da sürekli kopan bağlantılardan ötürü oyunun online kısmını hayli sağlıksız buldum ben, en azından oyunun 1.02 yamasının çıktığı gün durum buydu. Sonrasını ise ancak dergiyi (LEVEL) baskıya gönderdikten sonra öğreneceğiz, ben kendi adıma şu kadar detaylı ve mükemmele yakın bir oyunu tasarlayanların bir kaşık suda boğulacağını zannetmiyorum. Elbette kulaklık/mikrofon kullanmayıp başı kesik tavuk misali ortada dolaşan oyuncular Capcom'un düzeltebileceği bir şey değil.

Hiç mi eleştiri yok?

Oyunun yaşayan doğasına, son derece keyifli dövüş mekaniklerine, crafting konusunda "oh be" dedirten pratikliğine ve yaşayan doğasına bu kadar övgü dizdikten sonra bir iki aksaklığını da söylemeden geçmeyelim. Oyunda grafiksel olarak bolca "iç içe geçmiş canlı" görebilirsiniz ve bazen konuşmalar sırasında karakterin sesleri ansızın gidiyor. Canı isteyince de geri geliyor.

Bir de oyunda kamera bazen fena halde kendisinden geçiyor ve hedefe kilitlendiğimizde kamerayı resetlemesi gerekirken resetlemiyor. Kaç kez kilitlediğim düşman arkamda kaldı sayamadım bile. Aslında manuel olarak da kamerayı resetleyebiliyoruz ama benim elim bir türlü o tuşa alışamadı.

Neticede Monster Hunter: World benim beklediğim kadar iyi, beklemediğim kadar mükemmel bir oyun olmuş. Herhangi bir ARPG oyununu sevenler zaten koşa koşa gidip alsın, sevmeyenler de bakmadan geçmesin zira bu oyunun her dakikasında Capcom'un oyuna duyduğu özeni hissedebilirsiniz.

KARAR

Son oyunlarıyla kendisine edindiği kemik kitleyi kızdırmadan genel kaliteyi bu kadar yukarı çıkartabilen bir ekibe ancak saygı duyulur. Monster Hunter: World bu yılın ilk hoş sürprizi.

ARTILAR

+ Muhteşem grafikler, inanılmaz detaylı oyun dünyası, keyifli dövüş mekanikleri, uzun oynanış süresi

EKSİLER

- Ufak tefek kamera ve grafik sorunları

PUAN: 93

Kürşat Zaman

KÜNYE

Yapım: Capcom

Dağıtım: Capcom

Tür: Aksiyon, RPG

Platform: PS4, XONE

Web: http://www.monsterhunterworld.com/us/

TR Dağıtıcısı: Aral

Sonraki Haber

Forum