The Rogue Prince of Persia nasıl bir oyun? Alınır mı? Tüm detaylarıyla inceledik!
Ubisoft’un efsane serisi yeniden doğuyor, ama “Prince” bu kez farklı bir yaklaşım ile karşımızda! The Rogue Prince of Persia, roguelite dinamiklerini akrobatik platform öğeleriyle harmanlayarak oyunculara sıra dışı bir deneyim sunuyor. Peki, beklentileri karşılıyor mu? İnceledik!
Evet, Prince of Persia evreni, Dead Cells'ın arkasındaki “çılgınlar” olan Evil Empire'ın elinde bu kez roguelite olarak karşımızda. İkonik parkur ve dövüş sanatının kalıcı ölüm döngüsüyle buluştuğu bir yapım olan The Rogue Prince of Persia bu anlamda bizi bir hayli heyecanlandırdı ve pek tabii ki hızlıca bu zamansız döngüye daldık.
Elbette Ubisoft'un efsanevi serisi Prince of Persia, son dönemdeki başarılı çıkışına bir yenisini daha ekleme niyetinde. Serinin ruhunu taşıyan ancak onu "Dead Cells"ın yaratıcılarının ellerinde roguelite bir deneyime dönüştüren The Rogue Prince of Persia, hem sadık hayranları hem de türün severleri için oldukça iddialı bir yapım.
Ubisoft’un Lost Crowd’dan sonra başarılı çıkışına bir yenisini daha eklemeye hazırlanıyor derken, aslında fazlasıyla iddialı bir işe kalkıştığını söylemeliyiz. Serinin ruhunu sonuna kadar hissedebileceğiniz ancak onu roguelite bir deneyime dönüştüren The Rogue Prince of Persia, hem sadık hayranları hem de türün delileri için heyecanlı bir dönüşüm olmuş. Biz bu heyecanı PlayStation 5'te yaşadık, şimdi size de anlatalım.
Öncelikle adettendir hikayeden başlayalım... Oyunun hikayesi, klasik bir Prince of Persia teması olan zamanın bozulması etrafında şekilleniyor. Pers İmparatorluğu'nun başkenti, gizemli bir istilacı tarafından ele geçirilmiş ve Prens bu laneti kırmak için sürekli bir zaman döngüsüne hapsolmuştur. Hikaye ilerleyişi, koşular arasında köydeki karakterlerle diyaloglar kurarak ve kesitler aracılığıyla ilerliyor. Bize göre hilaye örgüsü ve anlatım tarzı, türün standartlarında; yani hikayede ilerlemeyi teşvik etse de, odak noktası kesinlikle oynanış ve mekanikler üzerine kurulmuş. Oyunun atmosferi ise, serinin karakteristik macera ve gizem duygusunu koruyacak cinsten olması açısından dengelenmiş.
Peki, oynanış ve mekanikler nasıl? Şunu baştan söyleyelim: Oyun, Prince of Persia serisinin DNA'sında olan o akıcı parkur ve dövüş mekaniklerini son derece başarılı bir şekilde devralmış. Karakter kontrolü o kadar hassas ki, zıplamalar ve duvar koşuları adeta parmak uçlarınızda dans ediyor diyebiliriz. Özellikle düşmanları tekmeyle savurup ardından bir duvar koşusuyla başka bir hedefe yönelmek, oyunun en keyifli anlarını oluşturuyor. Savaş sistemi de parkur kadar dinamik; kılıç, mızrak ve yay gibi farklı silahlar ile oynanış tarzınızı kendinize göre şekillendirebiliyorsunuz. Silah ve yetenek çeşitliliği, oyunun her koşuyu benzersiz kılan temel taşı. Farklı hız, menzil ve hasar değerlerine sahip bir dizi silah bulunuyor. Üstelik madalyon sistemiyle saldırılarınızı güçlendirebiliyor, daha dayanıklı hale getirebiliyor ya da tamamen yeni stratejiler geliştirebiliyorsunuz. Her koşuda farklı bir kombinasyon denemek mümkün ve bu da oyunun tekrar oynanabilirliğini ciddi şekilde artırıyor.
The Rogue Prince of Persia, roguelite yapısının doğası gereği sürekli ölüp yeniden başlamanızı gerektiriyor. Ancak ölüm burada bir ceza değil, daha çok öğrenme sürecinin bir parçası. Her başarısızlık size yeni bir şey öğretiyor, her koşuda yeni yetenekler, silahlar ve madalyonlar açılıyor. Bu döngü, “bir koşu daha” hissini o kadar güçlü yaratıyor ki, kısa bir deneme için açtığınız oyunun başından saatlerce kalkamayabiliyorsunuz. Düşman çeşitliliği de bu döngüyü destekliyor. İlk başta sıradan askerler ve okçularla karşılaşıyorsunuz, ancak ilerledikçe büyüyle güçlendirilmiş yaratıklar ve çok daha agresif düşman tipleri sahneye çıkıyor. Boss savaşları ise oyunun zirve anları. Devasa yaratıkların saldırı paternlerini çözmek, reflekslerinizi sonuna kadar kullanmak ve nihayetinde o zorlu engeli aşmak hem sinir bozucu hem de inanılmaz derecede tatmin edici.
Hikaye kısmına geri dönecek olursak, The Rogue Prince of Persia derin bir destan anlatmaktan ziyade atmosfer yaratmaya odaklanıyor. Prens, Pers başkenti Ctesiphon’u kurtarmak için Hun istilasına ve karanlık bir büyünün yarattığı tehdide karşı mücadele ederken, hikaye de büyük sinematik sahnelerden ziyade koşular arasında köydeki karakterlerle yapılan diyaloglarla ve kısa kesitlerle ilerliyor. Oyunun atmosferi ise serinin karakteristik macera ve gizem duygusunu korumayı başarıyor. Yani, hikaye tek başına sizi sürüklemese de oyunun sunduğu dünya ve atmosfer, yolculuğunuzu anlamlı kılıyor diyebiliriz.
Diğer yandan oyunun sanatsal kimliği de çok başarılı. Görsel olarak cel-shaded sanat tarzı tercih edilmiş ve bu seçim oyuna çizgi roman estetiği kazandırmış. Animasyonlar pürüzsüz, hareketler net ve özellikle parkur sekanslarında ekran adeta bir görsel şölen sunuyor. Biyom çeşitliliği de dikkat çekici; çölün kavurucu sıcağından sarayın süslü koridorlarına, büyüyle çarpılmış kalıntılardan kuşatma altındaki limanlara kadar farklı ortamlarda koşarken her seferinde yeni bir görsel tat alıyorsunuz. Özlelikle müzikleri bilhassa beğendik; görselliğe eşlik edecek kadar güçlü; savaş sırasında adrenalin pompalarken, sessiz anlarda atmosferi derinleştiriyor. Özellikle tekmelerin ve çarpışmaların ses efektleri son derece tatmin edici.
Biz oyunu PlayStation 5’te deneyimledik ve şunu söylemek gerek: DualSense bu deneyimi bambaşka bir boyuta taşıyor. Duvar koşularında hissedilen hafif titreşim, sert bir inişin ardından ellerinizde yankılanan güçlü haptics ya da kritik bir vuruş yaptığınızda tetiklerdeki o direnç... Tüm bunlar atmosferi güçlendiriyor ve sizi ekrana daha da bağlıyor. Teknik performans da gayet tatmin edici. PS5’te 60 fps sabit akıyor, yükleme süreleri çok kısa ve oyun hızlı koşular için gerekli olan o pürüzsüzlüğü fazlasıyla sunuyor. 120 Hz ve VRR desteği sayesinde hareketlerin akıcılığı daha da artıyor. Küçük animasyon hataları ya da düşmanların köşelere takıldığı nadir anlar yaşanabiliyor, fakat bunlar oyunun genel akışını kesinlikle bozacak düzeyde değil.
Sonuç
Sonuç olarak The Rogue Prince of Persia, serinin DNA’sındaki akrobatik parkur ruhunu roguelite türünün tekrar oynanabilirliğiyle ustalıkla birleştirmiş. Hikayesi belki derinlik bakımından beklentilerin altında kalıyor ve uzun oturumlarda düşman çeşitliliği bir miktar tekrara düşebiliyor. Ancak oyunun sunduğu akışkan oynanış, estetik görsellik ve PS5’te DualSense’in katkısıyla güçlenen atmosfer, tüm bu eksikleri geride bırakıyor. Roguelite türünü sevenler, platform meraklıları ve akrobatik aksiyonun tadını çıkarmak isteyen herkes için kaçırılmaması gereken bir deneyim.
CHIP Notu: %88
+ Akıcı ve hassas parkur kontrolleri, serinin DNA’sını
koruyor
+ Farklı build’ler ve stratejiler deneme özgürlüğü
+ Boss savaşlarının yarattığı adrenalin ve tatmin edici öğrenme
eğrisi
+ cel-shaded görsel stil ve pürüzsüz animasyonlar
+ Müzik ve ses efektleri, özellikle savaş anlarında atmosferi
güçlendiriyor
+ Teknik açıdan stabil performans
- Hikaye sunumu parça parça ve yüzeysel bulunabilir
- Düşman çeşitliliği uzun oturumlarda tekrara düşebiliyor
KÜNYE
- Yayıncı: Ubisoft
- Geliştirici: Evil Empire
- Tür: Platform / Aksiyon
- Platform: PlayStation 5, PC, Xbox X/S