İnsanlığı etkileyen 8 bilimsel deney!
Hem kendimizi, hem de içinde yaşadığımız evreni tanımamızı sağlayan bilimin en etkileyici 8 deneyi!

5
8
1945 yılında, Dorothy Crowfoot Hodgkin, X-ışını kırınımı tekniğinden faydalanarak araştırmalar yapan ilk bilim insanı oldu. Hodgkin, X-ışını kırınımı tekniğini kullanarak, tıp dünyasının en önemli kimyasallarından olan penisilinin yapısını ortaya çıkardı.
Penisilin atomlarının üç boyutlu yapısını ortaya çıkararak, penisilinin yarı sentetik türlerinin üretilmesine yardımcı olan Hodgkin, insanlığın enfeksiyonlarla savaşmasında yeni bir çığır açmıştı.
Hodgkin'in bu deneyi günümüzde, X-ışını kristalografisi olarak bilinmektedir. Bu teknikle, incelenmek istenen moleküller önce kristalleştirilmelidir. İki farklı firmanın, kendisine penisilin kristalleri göndermesinin ardından Hodgkin, bu kristalleri ışın kaynağı ile röntgen filmi arasına yerleştirerek x-ışınına mağruz bırakarak bir dizi film elde etti. Filmlerdeki kırınım desenlerine dayanarak bir dizi hesaplamanın ardından, kristaldeki atomların dizilişini elde etmiş oldu.
Bundan birkaç yıl sonra Hodgkin, aynı tekniği kullanarak B12 vitamininin atom yapısını çözdü. Bu başarılarının ardından Hodgkin, 1964 yılında Nobel kimya ödülü kazanmıştır.

6
8
19. yüzyılın başlarında ışığın gizemi halen çözülememişti. Işığın gizemini çözmeye dönük etkileyici deneylerden birisini yürüten Thomas Young, ünlü "çift yarık" deneyini gerçekleştirdi. Bu deney sayesinde insanlık, ışığın bir parçacık gibi değil, dalga gibi davrandığını keşfetti.
Fakat bu dalganın hızını henüz kesin olarak hesaplayamamışlardı. Bu amaçla 1878 yılında Albert Michelson, 1862 yılında Leon Foucault'un yaptığı ve ışığın hızını saniyede 298,000 km olarak hesapladığı ayna deneyini geliştirerek, ışığın net hızını hesaplamaya koyuldu.
Geliştirdiği ayna deneyinde, ışığın hızını saniyede 299.949,53 km olarak hesaplayan Michelson, o güne kadar elde edilen en doğru sonuca ulaştı. Günümüzde hesaplanan ışık hızı ise saniyede 299.792,45 km'dir.

7
8
Marie Curie isimli genç bilim insanı, 1897 yılında doktora tezi olarak, Henri Bacquerel tarafından tanımlanan uranyum ışınlarını seçti. Henri Bacquerel, karanlık bir odadaki rafta bıraktığı uranyum cevheri sayesinde, bir rastlantı sonucu uranyum ışınlarını keşfetmişti.
Marie Curie, bu gizemi çözmek ve diğer elementlerin de benzer ışın emisyonları olup olmadığını keşfetmek amacıyla çalışmalara başladı.
Çalışmalarının henüz başlarında, toryumun da, uranyum gibi ışın emisyonlarına sahip olduğunu gözlemledi. Bu eşsiz elementlere "radyoaktif" adını veren Curie, kısa zaman içinde ışınların yoğunluğunun cevhere değil, barındırdığı uranyum ve toryum miktarına bağlı olduğunu keşfetti.
Böylece gizemli ışınların kaynağının, radyoaktif atomlar olduğunu keşfeden Curie bununla yetinmeyerek, uranyumdan daha yoğun radyoaktiviteye sahip elementlerin var olduğunu keşfetti. Eşi Pierre Curie'nin de deneylerine katılmasının ardından, cevherden yeni bir elementi ayrıştırmayı başardılar. Bu elemente, Marie Curie'nin ana vatanı olan Polonya'dan esinlenerek polonyum adını verdiler. Kısa bir süre sonra, keşfettikleri diğer bir radyoaktif elemente radyum adını veren Marie Curie, bu çalışmalarının ardından iki Nobel ödülü kazandı ve Nobel ödülünü iki kez kazanan tek kadın ünvanına erişti.

8
8
Bir Rus kimyager ve fizyolog olan Ivan Pavlov'un adını duymuş muydunuz? Pavlov, köpeklerin sindirim sistemi üzerinde araştırmalara başladığı sırada, deneyi bambaşka bir yönde gelişti ve bugün bildiğimiz, klasik koşullanma kavramının keşfiyle sonuçlandı.
Pavlov, deneyine başladığı dönemde köpeklerin tükürük bezleri ve sindirim sistemi arasındaki ilişkiyi inceliyordu. Pavlov'un ilk bulguları midenin, sindirim işlemine başlamadan önce tükürük bezlerinin harekete geçmesi gerektiği yönünde oldu. Yani otonom sinir sistemi, iki işlemi birbiriyle ilişkilendirmişti.
Daha sonra, çeşitli uyarıcıların sindirim sistemini nasıl etkileyeceğini gözlemlemeyi deneyen Pavlov, köpeğine yiyecek vermeye başladığı anda; yanıp sönen bir ışığı, tıklayan bir metronomu ve bir zili harekete geçirmeye başladı. Bu uyarıcılardan önce, sadece yiyeceği gördüğünde salya akıtmaya başlayan köpek, bir süre sonra sesli ve ışıklı uyarıcılara maruz kaldığında da yiyeceği görmeksizin salya akıtmaya başladı.
Bu deney neticesinde şartlı refleksi keşfeden Pavlov, aynı zamanda şartlı refleksin uyarıcılar sık sık yanlış uyarılar verdiğinde kaybolduğunu da ortaya çıkardı.
Pavlov, çalışmalarının sonuçlarını 1903 yılında yayınladı. Bir yıl sonra tıp alanında Nobel ödülünü kazanan Pavlov, bu ödülünü klasik koşullanma bulgusu için değil, sindirim psikolojisi üzerindeki çalışması nedeniyle kazandı.