CD'nin sırrı: Bir lazer ışını, ses dalgasına nasıl dönüşüyor?

Streaming çağında unutulmaya yüz tutan CD'ler, aslında mikroskobik bir teknoloji harikası. Diskin yüzeyindeki çukurlar ve düz alanlar (1'ler ve 0'lar), lazer ışığının farklı yansımaları sayesinde sese dönüştürülüyor. Bu hassas sistem, CD-RW'larda kimyasal boyayla çalışıyor.

CD'nin sırrı: Bir lazer ışını, ses dalgasına nasıl dönüşüyor?

Kablosuz teknoloji ve yayın hizmetlerinin hayatımızdaki egemenliği, kompakt diskleri, yani CD'leri pek çoğumuz için ya nostaljik birer anı ya da modası geçmiş araçlar haline getirdi. Oysa kırk yılı aşkın süredir hayatımızda olan bu basit dairesel nesneler, yakından incelendiğinde şaşırtıcı derecede zarif ve gelişmiş bir teknolojik yapıyı barındırıyor. CD’ler, yüzeylerine işlenmiş dijital bilgiyi, diskle herhangi bir mekanik temas kurmadan, sadece bir lazer ışını yardımıyla okuyarak müziği ve veriyi geri getiren cihazlardır.

Bir CD'nin yüzeyine baktığınızda, o parlak ve pürüzsüz görünüm aldatıcıdır. Bu yüzey, çıplak gözle görülmesi imkansız olan küçük çukurlardan ve düz alanlardan oluşan karmaşık bir kodlama sistemiyle kazınmıştır. Bu sistem, aslında ikili verileri (1'ler ve 0'lar) temsil ediyor. Bu yüzeydeki çukurlar, dijital bilginin bir bölümünü temsil eden mikroskobik girintilerdir; düz alanlar ise bu çukurların arasındaki pürüzsüz bölgelerdir. Bu çukurların uzunlukları o kadar küçüktür ki, sadece birkaç mikrometreye (milimetrenin binde biri) ulaşabilir.

Lazer ve optik Sensör: Yansımadaki fark sesi yaratıyor

Bir CD, CD çalara yerleştirildiği anda ince bir lazer ışını diskin yüzeyini hızla taramaya başlıyor. Tüm teknolojik mucize de tam bu noktada gerçekleşiyor. Lazer ışığı, yüzeydeki düz bir alana çarptığı zaman, ışık doğrudan ve güçlü bir şekilde yansıyor. Lazer ışığı bir çukura çarptığında ise ışık dağılıyor ve bu nedenle yansıma zayıflıyor.

Cihazdaki optik sensör, yansımadaki bu güç farklılıklarını tespit ederek bunları elektrik sinyallerine çeviriyor. Bu sinyaller daha sonra sese, videoya veya başka bir dijital veri türüne yorumlanıyor ve müziği kulaklarımızla duymamızı sağlıyor. DVD’ler de aynı temel prensiple çalışıyor, ancak çukurları ve düz alanları CD’lere göre daha da küçüktür; bu sayede aynı alana çok daha fazla veri, çoğunlukla video, depolanmasına olanak tanıyor.

CD-RW'nin kimyasal sırrı: Tekrar yazmanın yolu

2000'li yıllarda yaygınlaşan ve boş disklere birden fazla kez içerik yazmamıza izin veren Yeniden Yazılabilir Kompakt Diskler (CD-RW), biraz farklı bir kimyasal prensiple işliyor. Bu diskler, altın gibi yansıtıcı bir katmanın üzerinde ince, genellikle mavimsi ve ışığa duyarlı organik bir boya katmanına sahip.

CD yazıcının güçlü lazeri boyaya çarptığı zaman, altındaki yansıtıcı katmanı ısıtıyor ve bu ısı küçük, kalıcı deformasyonlara yol açıyor. Oluşan bu deformasyonlar, tıpkı standart bir CD’deki çukurlar gibi veriyi kodluyor ve diskin birden çok kez yeniden yazılmasına izin veriyor.

Optik disk teknolojisi, aslında eski analog kayıtlardan ilham alarak geliştirildi. Vinil plaklar, ses kaydını yüzeylerindeki oluklar ve girintiler olarak tutuyor ve bir iğne kullanarak bu fiziksel deseni okuyarak analog ses dalgalarını oluşturuyor. CD ve DVD’ler ise bu mekanik iğneyi lazerle değiştirdi, mikroskobik desenleri analog dalgalar yerine dijital sinyallere dönüştürerek ses teknolojisinde bir devrim yaptı.