Rusya'nın güney Ural Dağları'nda, iki mezar höyüğü arasında keşfedilen eşsiz bir “adak kompleksi”, yaklaşık 2400 yıl önce bu bölgede yaşamış göçebe halkların cenaze ritüellerine dair yeni ve çarpıcı bilgiler sunuyor. Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü'nden araştırmacılar, bu yaz Vısokaya Mogila arkeolojik alanındaki kazılar sırasında, nekropolün yüksek statülü mezar höyükleri arasındaki boşluğu incelediler.
Milattan önce dördüncü ve üçüncü yüzyıllar arasında kullanılan bu nekropol, yaklaşık altı kilometre boyunca uzanan bir dizi anıtsal mezar içeriyor. Ancak en son keşif, ölülerin gömüldüğü höyüklerin dışında, iki höyüğün arasına gizlenmiş sığ, yuvarlak bir çukurda bulundu. Kazı liderlerinden arkeolog Sergey Sirotin'in açıklamasına göre, bu çukurdan yüzün üzerinde eser ve beş yüzden fazla bronz boncuk çıkarıldı.
Kurtarılan eserlerin büyük bir kısmı, onlarca antik at koşum takımını temsil eden zengin bir adak kompleksinin parçasıydı. Bu adaklar arasında bronz alın bantları, yanak parçaları ve demir gemler yer alıyordu. Bu parçalar, en az on iki farklı at dizginine ait olabilir.
Koşum takımlarının alın bantları, kuşları, mitolojik hayvanları, geometrik desenleri veya insan yüzlerini tasvir eden düz, yuvarlak metal disklerle süslenmişti. Adak kompleksi sadece at donanımlarından ibaret de değildi; burada aynı zamanda hayvan motifli gümüş kaplamalara sahip tahta bir kase ve kurbanlık hayvan olarak düzenlenmiş bir yaban domuzunun çene kemikleri de bulundu. Höyüğün güneydoğusunda ise, bir kaplanın başını ve ön pençesini tasvir eden altın bir aplike plaket ortaya çıkarıldı.
Bu adak kompleksi, hem bulunan eserlerin sayısı hem de kökenleri açısından, bugüne kadar bölgede rastlananların en zengini. Arkeologlar, eserlerin çoğunun Kuzey Karadeniz ve Kuzey Kafkasya bölgelerinden ithal edilmiş olabileceğini, bu bölgede daha önce hiç bu kadar çeşitli eserlere rastlanmadığını belirtiyor.
Mezar ziyaretleri ve tekrarlanan ritüeller
Gümüş kaplamalı tahta kase ve yaban domuzu çenesi, bu adak kompleksinin bir cenaze ritüelinin parçası olduğunu güçlü şekilde düşündürüyor. Arkeologlar, cenaze sonrası ritüel faaliyetlerinin muhtemelen göçebe asilzadeler tarafından, mezar höyükleri arasındaki bu boş alanda tekrar tekrar gerçekleştirildiğini düşünüyor.
Yeni bulgular, güney Ural bölgesindeki bu nekropollerin sadece ölülerin gömüldüğü yerler olmadığını; aynı zamanda insanların ritüel faaliyetleri gerçekleştirmek için defalarca geri döndükleri önemli merkezler haline geldiğini gösteriyor. Bu keşif, o dönemin göçebe kültürü ve ölüm sonrası inançlarına dair anlayışımızı derinleştiriyor.