Tepemizdeki Uydular Bir Anda Ortadan Kalkarsa...

Pek çok alanda, tepemizde dolaşan uydulara bağımlı halde yaşıyoruz. Peki ama bu uydular günün birinde tamamen devreden çıkarsa ne olur?

Uydular bir anda kaybolursa...

Yaklaşık 65 yıl önceki başlangıçlarından itibaren uydular, yüksek teknolojili hayatımızın vazgeçilmez birer parçası oldular. Ancak güvenilir ve neredeyse gözükmez olduklarından dolayı, varlıklarını çoğu zaman hissetmiyoruz; unutuyoruz. Bu yazıda da, eğer uydular bir anda ortadan kaybolsalar neler olabileceğine dair bazı teoriler üzerinde duracağız.

Bütün uyduların - ya da en azından büyük bir kısmının - bir anda işlevlerini kaybetmeleri, ilk anda çok uçuk bir fikir gibi gözükebilir. Ancak bu durumun gerçekleşebileceği üç olası senaryo söz konusu.

Ghost Fleet: A Novel of the Next World War isimli kitapta da anlatıldığı üzere, uyduların savaştaki ülkeler tarafından bilinçli bir şekilde devre dışı bırakılmaları mümkün olabilir. Bu kitap içerisinde, yazarlar P. W. Singer ve August Cole tarafından, yakın gelecekte yaşanan bir savaş anlatılıyor ve bu savaş sırasında Çin ordusu, anti-uydu uyduları kullanarak, yüksek enerji silahlarını ABD hedeflerine çeviriyor ve karadaki savaş daha başlamadan, düzinelerce uydu işe yaramaz hale geliyor.

Tepemizdeki Uydular Bir Anda Ortadan Kalkarsa...

Tabii ki düşünülebilecek başka uzay savaşı senaryoları da bulunuyor. George C. Marshall Intitute Başkanı Jeff Kueter, savaşa dahil olan tarafların, yer seviyesinde bulunan istasyonlardan da uydulara fiziksel olarak saldırabileceklerini, com bağlantılarını bozabileceklerini, yüksek irtifa hava takip roketleri kullanabileceklerini veya yüksek irtifa nükleer bombalar patlatabileceklerini belirtiyor.

Ayrıca, 1859'da yaşanan Carrington Olayı'na benzer devasa bir Güneş Fırtınası, içinde bulunduğumuz modern uygarlığı ciddi bir şekilde karıştırmaya yeter. Yeterince güçlü bir fırtına, Dünya üzerindeki tüm güç ağlarının aşırı yüklenmesine sebep olabilir ve yörüngedeki her cihazın yanmasına sebep olabilir.

Universe Today'den Fraser Cain'in söylediğine göre, şu anda Dünya'nın etrafında yörüngede bulunan birkaç yüz adet geosynchronous uydu bulunuyor ve bu uyduların arasında GPS ağları da bulunmakta.

Tepemizdeki Uydular Bir Anda Ortadan Kalkarsa...

Son olarak da Kessler Sendromu'ndan bahsedilebilir. Bu senaryo, 2013 filmi Gravity'de sunulmuştu. Bu filmde, bir Rus füzesi, çalışmayan bir uyduya istem dışı bir şekilde çarparak, sürekli büyüyen ve yörüngede gezen uzay çöpü bulutu oluşmasına sebep olan zincirleme bir tepkime başlatıyordu. Bulutun yoluna çıkan her şey - uydular, uzay istasyonları ve astronotlar - yok oluyordu. Ne yazık ki Kessler Sendromu, gerçekleşme ihtimali oldukça yüksek bir senaryo gibi gözüküyor. Özellikle her geçen gün uzayda daha fazla çöp bıraktığımız düşünülürse, bu olasılığın gerçekleşme ihtimali de giderek artıyor.

Bu korkutucu senaryolar ortaya koyulduğu zaman, bu senaryoların sonunda uygarlığımıza ne olacağını düşünmek de gerekiyor.

Sınırlı iletişimle gelen sorunlar

Uyduların işlevsiz kalmaları durumunda neredeyse anında fark edeceğimiz ilk etki, bilgi paylaşımı, aktarım gerçekleştirme ve iletişim alanlarında yeteneğimizin ciddi bir şekilde düştüğü olacaktır.

Astrofizikçi Jonathan McDowell'in belirttiği üzere "eğer iletişim uydularımız kaybolursa, tüm bant genişliğimiz de kaybolur."

McDowell, iletişim uydularımızın yok olması durumunda bütün yükün denizaltı kablolarının ve karasal iletişim sistemlerinin üzerine düşeceğini belirtiyor. Ancak pek çok iletişim türü anında yok olurken, diğerleri hayatımızda yer almaya devam edecek.

Bütün uluslararası görüşmeler ve veri trafiğinin yeniden düzenlenmesi gerekiyor olması, kara ve denizaltı hatları üzerinde büyük bir baskı oluşturacak. Bu sistemlerin kapasiteleri, neredeyse son noktalarına kadar kullanılacak ve bu da pek çok aramanın karşı tarafa ulaşamamasına sebep olacak.

Benzer bir şekilde yüz milyonlarca internet bağlantısı da ortadan kaybolacak. Yakın sayıda cep telefonu da kullanılmaz hale gelen cihazların arasında yer alacak. İnsanların televizyon, internet ve radyo için uyduya güvendikleri uzak alanlarda ise bütün hizmetler sona erecek.

Bu noktada belirtmekte fayda var ki, geçmişimizde - kısa da olsa - bir iletişim uydusunun sorun yaşaması halinde neler yaşanabileceğini görmüştük. 1998 yılında tek bir iletişim uydusu sorun yaşamıştı ve Dünya'daki bütün çağrı cihazları çalışmayı durdurmuştu.

GPS'siz bir hayat

Kaybedilecek bir başka şey de Global Positioning System, yani GPS olacak. Başlangıç anından beri dikkat çekici olan GPS, yıllar boyunca çok sayıda sistemin kendisine bağımlı hale gelmesine sebep oldu.

Ayrıca, McDowell'in söylediği üzere çoğu kişinin artık GPS olmadan seyahat etmeyi unutmasının yanı sıra, çoğu uçak da GPS kullanmakta.

Tabii ki yedek sistemler bulunmakta ve havayolları, GPS'i genellikle yakıtı en iyi kullanan ve en etkili rotaları belirlemek için kullanıyor. GPS ve Telekom uyduları olmadan, havayolu kontrolcülerinin, uçaklar ile iletişim kurmaları ve rota belirlemeleri oldukça zorlaşacak. Havayolları, eskiden kullanılan sistem ve prosedürlere geri dönmek zorunda kalacaklar ve günümüzdeki hava trafiği düşünülürse, eski yöntemlerin kazalar ile sonuçlanacağına neredeyse kesin gözü ile bakılabilir.

Kargo araçları ve benzeri diğer pek çok araç zinciri de GPS'den faydalanan gruplar arasında yer alıyor.

Ancak GPS, sadece yer belirlemekle kalmıyor, zamanlama imkanı da oluşturuyor. Kara tabanlı atomik saatler aynı işlevi gerçekleştirebilseler de, uydular aracılığı ile evrensel zaman standardı için giderek GPS kullanımı artıyor. Ortadan kalkan bir hizmetin saatler ardından, sıkı bir senkronizasyona ihtiyaç duyan tüm dağıtım ağları sorun yaşamaya başlayacak. Bu tarz sorunlar da, finans sektörünün tamamını etkileyen dalgalar yaratabilir.

"A Day Without Space: Economic and National Security Ramifications" adlı raporda Ed Morris'in şöyle yazıyor: "Eğer ofiste internet kesildiği zaman iş yapmanın zor olduğunu düşünüyorsanız, bunun yanı sıra cep telefonunuzun, TV'nin, radyonun, ATM ağının, kredi kartlarının ve muhtemelen elektriğin de kaybolduğunu düşünün... Kablosuz hizmetler, özellikle CDMA standardına uygun olarak üretilenler, bir cep telefonundan diğerine aramaları iletmeyi başaramayarak, kopan bağlantılara sebep olacak. Bilgisayar ağları, sınırlı hatlar üzerinden veri taşınmaya çalışırken yavaşlayacak. Çoğunlukla IP tabanlı olduklarından ve dijital trafiğin hedefine ulaştığına emin olmak için kesin zamanlamaya ihtiyaç duymalarından dolayı aynı şey, büyük iletişim ve eğlence ağları için de geçerli."

Etkili bir zamanlama sisteminin olmayışı bankaları da sert etkileyecek. Kredi kartı ödemeleri ve banka hesapları, büyük ihtimal ile dondurulacak ve iş kaynaklarından milyarlarca doların çekilmesi ihtimali doğacak. Yani finansal bir çökme yaşanması ihtimali de oldukça yüksek...

Askeri alanda geriye dönüş

Askeri alanda geriye dönüş

Uyduların aniden yok olması, askeri kuvvetler üzerinde de ciddi bir sorun yaratabilir. Marshall Institute'un belirttiğine göre "uzay, ABD savaş alanları için büyük bir önem taşıyor." Bu alanların içerisinde bilgi, gezinti, iletişim, hava tahmini ve savaş bulunuyor. McDowell, uydu yeteneklerini ABD ordusunun "belkemiği" olarak tanımlıyor.

New America Foundation'dan Peter W. Singer, böyle bir durumun askeri sonuçlarını şöyle anlatıyor: "Günümüzde 1100 aktif uydu var ve bu uyduların sadece ekonomi için değil, askeriye için de sinir sistemi olarak çalıştıkları görülüyor. İletişimden, GPS'e ve bilgiye pek çok alan bu uydulara güveniyor. Potansiyel düşmanlar fark ediliyor ve bu yüzden Rusya ve Çin yeni nesil anti-uydu silahları üzerinde testlere başladılar. Bu da ABD'yi çeşitli uzay savaşı sistemlerine 5 milyar dolarlık bütçe ayırmaya yöneltti."

Eğer uzaya ulaşımımızı kaybedersek, en azından savaş alanında dijital çağ öncesine geri dönüyoruz. Böyle bir durum, 21.Yüzyıl ileri teknoloji savaş tahminlerimizin tamamının baştan yazılmasına sebep olur. Yeni nesil gizli savaş gemilerinin üretilmesine sebep olabilir ancak uzayın kaybolması, deniz savaşlarının pek çok açıdan, iki tarafın birbirini bulmak için çabaladığı Amiral Battı oyununa benzemesine sebep olabilir.

Hava durumunu tahmin edememek

Uyduların bizler için en büyük avantajlarından biri, hava durumunu tahmin edebilme yeteneğini sunuyor olması. Bulutlu veya yağmurlu bir havayı tahmin etmek güzel olsa da, Hindistan, Pakistan ve Bangladeş gibi bazı bölgeler, bu sistemler sayesinde potansiyel olarak tehlikeli olan muson yağmurlarını tahmin etmek için kullanıyorlar. ABD gibi ülkelerde de NOAA'nın tahminine göre standart bir fırtına sezonunda, hava durumu uyduları sayesinde 3 milyar dolarlık kayıp engelleniyor.

Ayrıca bilimsel açıdan faydaların da düşünülmesi gerekiyor. İklim değişimi hakkındaki bilgilerimizin büyük bir kısmı uydulardan kaynaklanıyor. Ancak uyduların kaybolması, 10 yıllık bir dönem içerisinde ozon katmanı, karbondioksit seviyeleri ve kutup buzullarının dağılımı gibi etkenleri takip etme ve anlama yeteneğimizi oldukça düşürecektir. Balon ile çalışan sistemler gibi uygulamalar, bir miktar yardımcı olacaktır ancak şu anda takip ettiğimiz veri miktarı ile karşılaştırıldığında, bu sistemler yetersiz kalacaklardır.

Ayrıca yine belirtmekte fayda var ki, uydular olmadan uzay durumunu da takip etme yeteneğimiz kayboluyor ve yaklaşan uzay fırtınaları gibi durumlar tehlikeli hale gelebiliyor.

Nasıl düzelteceğiz?

Nasıl düzelteceğiz?

Uydu yeteneklerinin kaybolması ile beraber hem hükümetler hem de özel firmalar uzay merkezli yeteneklerimizi geri kazanabilmemiz için büyük bir çaba göstereceklerdir.

Uyduları yok eden olayın türüne göre, çalışma standartlarına geri dönmemiz onlarca yıl sürebilir. Carrington Olayı gibi bir etkiden kurtulmak ise, yer seviyesinde bulunan elektronik sistemlerin çoğunun da kaybolmasından dolayı çok uzun bir zaman alacaktır.

ABD ordusu şimdiden bu senaryolar için çözüm aramaya başlamış durumda ve hızlı bir şekilde acil durum uyduları, Low Earth Orbit (LEO) uyduları gibi, gönderme araştırmaları yapmakta. Cube uyduları özellikle ilgi çekici gözüküyor çünkü bu uydular, kısa ömürlü olsalar da kolay gönderilen, ucuz ve etkili bir çözüm yaratıyorlar. U.S. Operationally Responsive State Office, şu anda acil durum yenilenmesi ve "barış zamanından karışık zamanına tüm operasyonlar sırasında savaşçı ihtiyacını karşılayacak kadar iyi yeteneği hızlı bir şekilde aktif edebilmek" üzerine çalışmakta.

Tam boyutlu sabit uyduların yörüngeye geri gönderilmesi ise yıllar alacak bir işlem. Yeni bir uydunun üretilmesi birkaç yıl sürebiliyor ve uzaya gönderilmek için genellikle, büyük ve masraflı bir rokete ihtiyaç duyuyor.

Son olarak, eğer uyduları yok eden olay Kessler Sendromu ise, bu durumun sonucunda ortaya çıkan senaryo tamamen farklı oluyor. McDowell, bu olay sonucunda LEO'nun yıkıntı bulutundan temizlenmesinin en az 11 yıl süreceğini ve 500 km altındaki bütün nesnelerin Dünya'ya geri düşeceğini söylüyor. Yani, Kessler olayının ardından LEO'nun tekrar düzenlenmeye başlaması, on yılın biraz üstünde sürecektir.

Ne yazık ki, 600 km'nin üstündeki alan, uygulamada belirsiz bir süre boyunca işe yaramaz olarak kalıyor. Bu yüksekliklerdeki nesneler genellikle çok uzun süreler boyunca yerlerinde kalıyorlar. Bu bandı gerçekçi olarak bakıldığında kaybedeceğimiz söylenebilir. Bu alanın kendi çabalarımızla temizlenmesi, temizlik uyduları ve benzeri teknikler ile, bölgenin kullanımı için etkili olacak tek yöntem olacaktır.

Bu arada belirtmekte fayda var ki, Kessler olayı LEO alanını veya GEO alanını etkileyebilir ancak her iki alanın da aynı anda etkilenmesi mümkün değil...

Okuyucu Yorumları