Dizilerde ve filmlerde gittikçe yükselen "Cinsiyetçilik akımı", ciddi tepkiye neden oluyor. Öncelikle her türlü güçlü kadın karaktere saygımızın sonsuz olduğunu belirtmemiz şart. Ancak bazı kült karakterlerin, Kuzey Amerika'daki bazı akımlar nedeniyle köken hikayelerini kaybetmeleri tepki uyandırıyor.
Yaklaşık yarım yüzyıldır takip ettiğimiz Doctor Who, kadın olarak evrildi. Ardından yarı maço-yarı deli Hayalet Avcıları'nın yerini kadın Hayalet Avcıları aldı. Efsanevi iki yapım da izlenme rakamları açısından tarihlerinin düşük rakamlarına geriledi. Sonra
Danny Ocean ve dahiler grubu ortadan kaldırıldı ve baş karakterlerin tümü kadınlara evrildi. Ardından, zorlama bir senaryoyla Avengers'ın en güçlü üyesi Captain Marvel oldu (Bu Marvel'ın, DC karakteri Wonder Woman'a cevabı olsa da, eğretiydi ve son filmde ne başardığı anlaşılamadı). Bunun gibi sayısız örnek verebiliriz.
En garip gelişme ise James Bond'dan geliyor. İddialar doğruysa James Bond rolünü üstlenen Daniel Craig, filmin sonlarında artık 007 olamayacağını açıklayıp, yerini Lashana Lynch'e bırakacak. Bu söylentinin doğru olup olmadığı belli olmasa da, hiçbir şeye şaşırmayız. Aslında Craig'in yerini Idris Elba'ya bırakması bekleniyordu ama senaristler, Elba'yı dışlayıp garip kararlar aldı. Son 007'nin kadrosunda ise Daniel Craig, Lashana Lynch, Ben Whishaw, Ralph Fiennes, Naomi Harris, Lea Seydoux, Christoph Waltz ve Jeffrey Wright gibi isimler yer alıyor.
Güçlü kadın karakterler olmadan sinema da var olamaz. Hermonie Granger, Princess Leia, Alien serisinden Ripley, Arya Stark, Kill Bill serisinden Bride, Stranger Things'ten "Eleven", Cersei Lannister, Brienne of Tarth, Suç ve Ceza'dan Olivia Benson, çizgi roman efsanesi Jessica Jones gibi özgün ve efsanevi karakterlere hayranız. Ancak en kült erkek karakterlerin cinsiyeti ile oynamak ticari açıdan başarısızlık getirirken, bir karşı akımın doğmasına da neden oluyor. Eğer James Bond karakterindeki kan değişikliği de abartılı olursa, sinema sektörü kendini sorgulamak zorunda kalabilir.