Sualtı internet kablolarının hikayesi!

Okyanuslar boyunca ilerleyen, denizlerde yoluna devam eden su altı internet kablolarına göz atıyoruz

Sualtı kablolarının hikayesi

Dünyamızı büyük bir anakart gibi düşünebiliriz. Ve bu anakart üzerindeki parçalar, derin okyanus kabloları ile birbirine bağlanıyor. Uluslararası verilerin inanılmaz bir şekilde yüzde 99'u, denizaltı iletişim kabloları aracılığı ile okyanus tabanından geçmekte ve yeni, yüksek masraflı ve yüksek teknolojili projeler ile dünya genelinde iletişim (ve internet) hızı sürekli olarak yükseltilmeye çalışılmakta.

Beş adet bölgesel internet kütüğünden biri olan RIPE NCC'den Kaveh Ranjbar, interneti desteklemek ve dünya üzerindeki tüm trafiği taşımak için denizaltı kablolarının kritik olduğunu söylemekte. Bu yüzden de bu kablolardan çok miktarda olduğunu belirten Ranjbar, bir bölümün hasar alması durumuna karşı ihtiyaç fazlası kabloların bulunduğunu sözlerine ekliyor.

Kablolar doğal afetlerde hasar alıyor mu?

Kablolar doğal afetlerde hasar alıyor mu?

Deprem ve benzeri doğal afetler nadir de olsalar, oldukça tehlikeliler. Örneğin Orange Marine'deki International Backbones & Networks kıdemli yardımcı başkanı Jean-Luc Vuillemin, 2011'de Japonya'da yaşanan tsunami sırasında, bölgedeki neredeyse tüm kabloların hasar gördüğünü belirtiyor. Beş yıl önce de bir deprem sırasında Tayvan ve Dünya'yı bağlayan kablo bağlantısının yüzde 80'i yok olarak, Hong Kong'un internet kapasitesinin yarısını ortadan kaldırmış ve bankalar zor durumda kalmıştı.

Ancak en büyük problem gemilerin çapaları ve balıkçılık endüstrisi gibi gözükmekte. Vuillemin, problemin bazı gazetelerde yazanın aksine köpek balıklarından değil, özellikle kıyıya yakın bölgelerde balık trollerinden kaynaklandığını söylemekte. Bu yüzden de özellikle kıyıya yakın bölgelerde, kablolar deniz tabanından üç metre derine gömülüyor.

Bütün bu problemler de Dünya üzerindeki ağın, gereğinden fazlasına sahip olacak şekilde kurulmasına neden oluyor. Bir kablo kopması, bağlantı tekrar çalışır hale gelene kadar iki veya üç hafta geçmesini gerektiriyor ve bu sırada, yedek kablolar devreye alınıyor.

Devasa projeler nasıl kuruluyor?

Devasa projeler nasıl kuruluyor?

Bu devasa bağlantıların oluşması ise temelde şu şekilde oluyor: Küresel bir kurul toplanarak yeni yüksek hızlı kabloların iki farklı ülke arasından geçmesini öneriyor ve küresel sermayenin yanı sıra yol üzerinde olan ve faydalanmak isteyen ülkelerden yatırım isteğinde bulunuyor. Ülke hükümetleri, telekomünikasyon firmaları ve kişisel yatırımcılar bu noktada kablonun üretimi ve bağlantı için kurulacak olan tesis için katkıda bulunuyorlar.

Örneğin Orange Marine'in Sea-Me-We 5 kablo sistemi, Fransa ile Singapur'u 2016 itibarı ile bağlayacak olan 20.000 km uzunluğunda ve 17 ülkeden geçen 18 bağlantı noktasına sahip bir sistem olacak. Gelişen bir ülke için, yakından geçen yeni bir kablo çok büyük bir fırsat olurken, çok pahalı da olabilir. Örneğin Bangladeş hükümeti, bu kablo için yapması gereken 72.5 milyon dolarlık katkıyı tamamlayabilmek için Islamic Development Bank'tan 44 milyon dolar borç almak zorunda kalmış durumda. Bu toplam değerin 40 milyon doları su altı kablosunun üretimi ve yerleştirilmesi için kullanılacakken, 32.5 milyon dolarlık kısmı, ülke ile ana kabloyu bağlayacak olan yan kablo ve varış istasyonu için kullanılacak. Komşu olan Myanmar'ın da SMW5'e katılma kararı, Bangladeş'in katılmasının daha ucuza sonuçlanmasını sağlıyor.

Kablonun üretimi ise bir uçta Alcatel-Lucent tarafından gerçekleştirilirken, Singapur ucunda da NEC tarafından gerçekleştirilmekte.

Uydudan internet kabloların yerini alır mı?

Uydudan internet kabloların yerini alır mı?

SpaceX'in mikro-uydular kullanma planı ve iddialı olan Outernet kavramı ile beraber, uyduların özellikle Dünya'nın gelişmekte olan bölgeleri için kabloların yerini alacakları düşünülebilir. Ancak Ranjbar'ın söylediğine göre uydular her ne kadar heyecan verici bir düşünce olsalar da, gelişmekte olan ülkeler için şu anda pek iyi bir fiyat-performans oranına sahip değiller ve sıradaki bir milyar internet kullanıcısı bu ülkelerden olacak. Ayrıca bu sistemde bir gecikme problemi de bulunmakta. Uydu sistemi üzerinde neredeyse her zaman yarım saniyelik bir gecikme olacak ve bu da video görüşmeleri gibi işlemleri kullanılmaz hale getirebilir. Ayrıca, hava koşullarına bağlı olarak bağlantı kalitesinin sürekli bir değişim içerisinde bulunması da söz konusu.

Denizaltı kablolarının ticari açıdan ulaşamayacakları bölgelerde (düşük nüfuslu adalar gibi) Google'ın Loon projesi gibi projeler bir cevap olabilirler ancak bunların son çare olarak kullanılmaları gerekmekte.

Denizaltı kablolarına mahkum muyuz?

Denizaltı kablolarına mahkum muyuz?

Bu sorunun cevabı ne yazık ki "kesinlikle evet" oluyor. Endüstri şu anda IPv4'ten IPv6'ya geçiş aşamasında bulunmakta ve Ranjbar'ın söylediğine göre internet, şu anki sistemleri kullanarak bir milyar kişiyi daha destekleyememekte. Bu yüzden de internetin geleceği için IPv6'nın yaygınlaşması önemli ve bu sistem, bir süre daha (Ranjbar'ın kelimeleri ile "en azından birkaç insan ömrü boyunca") yetecek alana sahip durumda.

Neyse ki şu anda gerçekleşen olay da tam olarak bu. Vuillemin'in Sea-Me-We 5 hakkında söylediklerine göre bu kablo, tamamen internet kablosu olan ilk kablolardan biri ve Arctic Fibre ile aynı özelliklere sahip durumda. Ayrıca gelişmiş Wavelength Division Multiplexing özelliğine de sahip durumda ve böylelikle farklı dalga boyuna sahip olan optik sinyaller birleştirilerek bir arada gönderilebilmekte. Kapasite ise, kimsenin kabloya dokunmasına gerek kalmadan arttırılabilmekte.

1988'lerde megabitlerden bahsettiğimizi ve şu anda terabitler hakkında konuştuğumuzu hatırlatan Vuillemin, bu yüzden modern internet için yeterli bant genişliği sağlayabilecek tek teknoljinin sualtı kabloları olduğunu söylemekte.

Kablosuz cihazları kullanan kullanıcılar için, veriyi kablosuz bir şekilde taşıma fikri kolay görünebilir. Ancak günümüzdeki modern, dijital toplumun arkasındaki gerçekliğe bakıldığında, muhteşem bir mühendislik harikası olan su altı kablolarına mahkum olduğumuzu anlamak çok zor olmasa gerek.

Kısacası... Her ne kadar Atlantik Okyanusu boyunca geçen devasa bir kablo mantıklı gözükmese de, yapılan şey tam olarak bu ve her gün kullandığımız pek çok hizmet, bu kablolar sayesinde var olmaktalar...

Yeni bağlantılar oluşturuluyor mu?

İnanılmaz olduğu söylenebilecek bir şekilde, yeni bir proje olan Arctic Fibre projesi, donmuş olan Kuzey Batı Geçişi - Kanada ve Alaska kutbu - üzerinden 15.000 km geçerek, Tokyo'yu doğrudan New York ve Londra ile bağlamayı planlamakta.

Eğer bu proje tamamlanırsa, New York ile Tokyo arasındaki en hızlı bağlantı olmanın yanı sıra, Kuzey Kanada ve Alaska'daki şehirlere de yüksek hızlı internet sunulacak.

Tabii ki bu projenin karşılaştığı ve daha önce karşılaşılmayan sorunlar da bulunmakta. Ancak bu sorunların aşılabilir olması da mühendislerin daha dayanıklı internet kurma konusundaki başarılarını ve kararlılıklarını göstermekte.

Tamamen karaya bağlı olan ülkeler

Tabii ki denizaltı kabloları tüm ülkelerde kullanılabilir değiller. Bazı ülkeler denize kıyıları olmadığı için diğer ülkelerin denizaltı kablolarına fiber ağlar ile bağlanmak zorundalar ve bu ağlar da henüz eksiksiz biçimde kurulmuş değiller.

Bu denizden uzak toplumlar için uydu, genellikle tek çözüm olabiliyor. Gilat Satcom'un pazarlama yöneticisi Eran Yoran'ın söylediğine göre, Afrika'da ucuz erişim sağlamak, Telekom endüstrisinin önceliklerinden biri olarak gözükmekte. Gilat Satcom'un Village Island planı da özel uydu ağları üzerinden internet, VoIP ve Video over IP hizmetleri sunmayı amaçlamakta. Bir nano-ISP olmayı kabul edecek kilise, okul veya köy yönetimi gibi yerel gruplar tarafından organize edilen bu sistem, bölge sakinleri için ayda bir dolar gibi bir fiyattan başlamakta.

Okuyucu Yorumları