MS 800 ile 1050 yılları arasında Avrupa kıyılarından başlayıp İzlanda, Grönland ve hatta Kuzey Amerika’ya kadar uzanan Vikingler, yalnızca savaşçı değil, aynı zamanda cesur denizcilerdi. O dönemin gemileriyle bu kadar uzaklara gitmiş olmaları halen birçok kişiyi şaşırtıyor. Özellikle de Atlas Okyanusu’nu, bugün bile geçmek zorken, bin yıldan fazla bir süre önce küçük ahşap teknelerle aşabilmiş olmaları akıllarda soru işareti bırakıyor.
Vikinglerin gemileri sadece Amerika kıyılarına ulaşmakla değil, aynı zamanda İngiltere ve Fransa’ya düzenlenen büyük akınlarda da kullanıldı. Binlerce savaşçıyı dalgaların arasından güvenle taşıyan bu teknelerin, nasıl bu kadar dayanıklı ve kullanışlı olabildiği bugün bile tam olarak açıklanabilmiş değil.
Bu sorulara yanıt arayanlardan biri de Lund Üniversitesi’nden arkeolog Greer Jarrett. Jarrett, kitaplardan okumakla yetinmek yerine, bir Viking gemisinin birebir benzerini yaptırarak denize açıldı.
Jarrett ve ekibi, Eylül 2021 ile Temmuz 2022 arasında, geleneksel yöntemlerle inşa edilmiş yedi farklı klinker tipi Viking teknesiyle Norveç kıyılarında yol aldı. Deneysel arkeolojinin bir parçası olan bu projede 15 farklı yelken denemesi yapıldı, iki ayrı uzun deneme seferi gerçekleştirildi. Toplamda 1.494 deniz mili kat ettiler. Rotalar boyunca rüzgar, dalga, arıza, yani ne ararsanız vardı. Bir seferde, yelken direği kıyıdan 25 kilometre açıkta kırıldı. Karaya dönene kadar küreklerle yelkeni sabitleyip yollarına devam etmek zorunda kaldılar.
Ancak bu zorluklar, önemli ipuçlarıyla birlikte geldi. Jarrett, kıyı boyunca ilerlerken dört doğal liman tespit etti. Bu alanların, Vikingler tarafından geçici duraklar olarak kullanılmış olabileceği düşünülüyor. Hatta bazı noktalarda insan faaliyetine işaret eden izler de bulundu.
Amerika’ya gitmediler ama yolunu gördüler
Jarrett deneyimlerini şöyle özetliyor: “Amerika kıyılarına gitmedik ama nasıl gidilebileceğine dair çok şey öğrendik.” Yolculuklar, Vikinglerin okyanusu aşarken hiç de rastgele hareket etmediğini gösteriyor. Büyük ihtimalle doğal limanlardan limanlara geçerek, rüzgarı ve dalgayı arkalarına alıp ilerlediler. Fırtınalı havalarda sığınabilecekleri noktalar önceden biliniyor, belki de kuşaktan kuşağa aktarılıyordu.
Bugün, tarih kitaplarında adı geçen ana Viking yerleşimlerinin dışında, bu tür küçük sığınakların da varlığı daha net biçimde anlaşılıyor. Jarrett’in deneyimi, bu rotaların yalnızca son duraklardan ibaret olmadığını, aslında aralarda birçok dur noktası bulunduğunu gözler önüne seriyor.