Fantastik sinemanın altın çağı: 70’lerden unutulmaz 5 film
1970’ler, fantastik sinemanın sınırlarını zorlayan unutulmaz filmlere ev sahipliği yaptı. Willy Wonka’dan Star Wars’a, dönemin en cesur ve etkileyici fantastik yapımlarını keşfedin.
1970’ler oldukça çılgın bir dönemdi. The Beatles “Let It Be”yi yayımladıktan sonra dağıldı, Walt Disney World kapılarını açtı ve dünya iki çizginin ekranda çarpıştığı Pong oyununa takıntılı hâle geldi. Gerçek ile hayalin iç içe geçtiği bu yıllar, Hollywood’un da hayal gücünü sonuna kadar zorladığı bir dönem oldu. Kılıçlar, büyüler, mitolojik hikâyeler ve lateks kostümlere bürünmüş fantastik yaratıklar sinema salonlarını doldurdu.
Bu on yıl içinde çekilen bazı filmler sinema tarihini kalıcı olarak değiştirdi. Kimileri ise kısıtlı bütçelerine rağmen yaratıcılıklarıyla öne çıkarak kült mertebesine ulaştı. Animasyon teknikleri, detaylı set tasarımları ve dönemin risk almaktan çekinmeyen yönetmenleri sayesinde ortaya çıkan bu yapımlar, günümüz fantastik dizilerini izlediğinizde bile “artık böyle filmler çekilmiyor” dedirtiyor.
Willy Wonka & the Chocolate Factory (1971)
Johnny Depp’in ve Timothée Chalamet’nin Willy Wonka yorumları hâlâ konuşuluyor olabilir, ancak Roald Dahl’ın eksantrik çikolatacısına asıl ruhunu veren isim Gene Wilder’dı. Mel Stuart’ın yönettiği 1971 yapımı film, saf kalpli Charlie Bucket’ın hayatını değiştiren altın bileti kazanmasıyla başlıyor.
Saf hayal gücü ve unutulmaz bir performans
Wonka’nın fabrikası; çikolata nehirleri, gizemli odalar ve Oompa Loompa’larla dolu büyülü bir dünyayı temsil ediyor. “Pure Imagination” eşliğinde yapılan fabrika tanıtımı, aradan 50 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ etkisini koruyor. Wilder’ın rolü kabul etmeden önce bastonla aksayarak girip takla atma şartı koyduğu söylenir; iyi ki de öyle yapmış. Film, aile dostu masal ile hafif bir kâbus atmosferini ustaca harmanlayan zamansız bir klasik olarak öne çıkıyor.
Watership Down (1978)
Pixar filmleri duygusal anlarıyla bilinir ama “Watership Down”, 70’lerin animasyonlarının da ne kadar sert ve sarsıcı olabildiğini gösteriyor. Richard Adams’ın aynı adlı romanından uyarlanan film, Hazel ve Fiver adlı iki tavşanın kolonileri yok edildikten sonra yeni bir yuva arayışını konu alıyor.
Çocuklara uygun olmayan bir “animasyon”
Film, kanlı sahnelerden ve karanlık temalardan kaçınmıyor. General Woundwort gibi ürkütücü bir antagonist eşliğinde ilerleyen hikâye; umut, kader ve hayatta kalma mücadelesini merkezine alıyor. Art Garfunkel’ın seslendirdiği “Bright Eyes”, filmin duygusal yükünü daha da ağırlaştıran unutulmaz parçalardan biri. Netflix uyarlamaları yapılsa da, Martin Rosen’ın bu sert yorumu hâlâ en çarpıcı versiyon olarak kabul ediliyor.
Bedknobs and Broomsticks (1971)
Disney, “Mary Poppins”ten önce de canlı aksiyon ile animasyonu bir araya getirmeyi denemişti. “Bedknobs and Broomsticks”, II. Dünya Savaşı sırasında tahliye edilen üç çocuğun, büyü eğitimi alan Miss Eglantine Price ile yaşadıklarını anlatıyor.
Askerler, büyü ve Disney dokunuşu
Angela Lansbury ve David Tomlinson’ın uyumu, filmi yıllar sonra bile izlenebilir kılıyor. Şarkıları Mary Poppins kadar popüler olmasa da, büyülü bir ada yolculuğu ve zırhlı şövalyelerle Nazi askerlerinin çatışması gibi sahneler Disney’in en cesur dönemlerinden birine işaret ediyor. Fantastik karakterlerin gerçek oyuncularla aynı sahneyi paylaştığı bu yapım, hâlâ sıcaklığını koruyan bir klasik.