İnsanlığı etkileyen 8 bilimsel deney!
Hem kendimizi, hem de içinde yaşadığımız evreni tanımamızı sağlayan bilimin en etkileyici 8 deneyi!

1
8
Charles Darwin'in dünya çapındaki deneylerini hemen herkes biliyordur. Darwin, en önemli gözlemlerinden bazılarını Galapagos Adaları'nda gerçekleştirmişti. Bu gözlemlerin ardından İngiltere'ye döndüğünde ise pek az kişi Darwin'in orkideler üzerinde yoğunlaşan deneylerinin farkındadır.
Bu deneyinde, çeşitli yabani orkide türlerini yetiştiren ve gözlemleyen Darwin, karmaşık orkide şekillerinin çeşitli böcek türlerini cezbederek polenlerini taşımalarını sağladıklarını fark etti. Orkidelerin cezbettiği her böceğin, tek bir orkide cinsinin polenlenmesine uygun biçime sahip olduğunu gözlemleyen Darwin araştırmasını, nektarını 30 cm derinlikte saklayan tükürük orkidesi üzerinde yoğunlaştırdı.
Bu derinlikteki nektara ulaşabilecek yapıya ve uçuş yeteneğine sahip tek böcek olan pul kanatlı güveleri inceleyen Darwin, topladığı bilgiler doğrultusunda doğal seçilim kuramını ortaya atmıştır.

2
8
James Watson ve Francis Crick isimli bilim insanları, DNA'nın gizemini çözen kişiler olarak anılmaktadır. Ancak keşifleri büyük oranda diğer bilim adamlarının deneylerine dayanır.
1952 yılında pek de ünlü olmayan deneyin sahibi olan Alfred Herschey ve Martha Chase, DNA'yı soyaçekim molekülü olarak tanımlamışlardır.
Herschey ve Chase'in deneyinden sonra, Rosalind Franklin gibi bilim insanları DNA üzerine yoğunlaşarak moleküler yapısını çözmeye çalışmışlardır. Franklin'in deneyleri, molekülün iki iplikçikten oluştuğunu ortaya koymuştur ve bu bulgular, bugün bilinen iki spiral bükümden oluşan DNA'nın yapısının çözülmesine öncülük etmiştir.

3
8
20. yüzyılın sonlarında çiçek hastalığının dünya üzerinden silindiği güne dek, çiçek çok önemli bir sağlık sorunuydu. 18. yüzyıl Avrupasında her 10 çocuktan birinin ölümüne sebep olan çiçek hastalığının, bilinen tek çözümü hastalığa yakalanıp sağ kalmayı başarabilmekti.
Bir İngiliz hekim olan Edward Jenner, çiçek hastalığı ve geçerli bir tedavi üzerinde çalışmalara başladı. Jenner, çalışmalarını insanlarda ölümcül olmayan ve sığır yetiştiricilerinde görülen sığır çiçeği üzerinden yürüttü. Sığır çiçeğine yakalanan yetiştiricilerin, çiçek hastalığına karşı da bağışıklık kazandığını gözlemleyen Jenner, sağlıklı birine sığır çiçeği bulaştırarak çiçeğe karşı bağışıklık kazanıp kazanmayacağını görmeye karar verdi.
Bu birisi, James Phipps adındaki erkek çocuğu olacaktı. Jenner, sığır çiçeği yaraları olan bir sığır yetiştiricisinden elde ettiği virüsleri 1796 yılında, çocuğun kolunda açtığı bir kesikle bulaştırdı. Nihayetinde sığır çiçeğini atlatan çocuğa, 48 gün sonra çiçek hastalığını bulaştırdı ve çocuğun çiçek hastalığına karşı bağışıklık geliştirdiğini gözlemledi. Böylece tarihin ilk aşılaması gerçekleştirildi.

4
8
Fizikçi Ernest Rutherford, 1908 yılında radyoaktivite çalışmaları yaptığı deneyleri neticesinde atomun varlığını keşfederek Nobel ödülü kazanmıştı.
Radyoaktivitenin, alfa ve beta adlı iki farklı ışımadan meydana geldiğini keşfettiği önceki deneylerine dayanarak yürüttüğü çalışmalarda, Rutherford ve Hans Geiger, alfa ışınlarının yüklü parçacıklardan meydana geldiğini belirledi.
Alfa ışınlarını düz bir yüzeye yönlendiren bilim insanları, ışınların keskin ve canlı bir görüntü oluşturduğunu gözlemledi ancak araya mika katmanı koyduklarında, ışınlar dağınık bir hal alıyordu. Mika'nın alfa ışınlarını dağıttığını gözlemleyen ikili, bunun neden ve nasıl olduğunu bilemiyordu.
1911 yılında, ışının önüne bir veya iki atom inceliğinde bir altın folyosu yerleştirdiler. Işın kaynağının arkasına da ikinci bir perde yerleştirerek, geri yansıyan alfa ışını olup olmadığını gözlemleyen Rutherford, folyonun arkasındaki ekranda, mikada olduğu gibi dağınık bir ışın yansıması gözlemledi. Deneydeki şaşırtıcı buluşsa, geriye yansıyan alfa ışınlarının da bulunduğunun keşfiydi.
Rutherford, bu durumu altın atomunun merkezinde bulunan güçlü bir artı yükün, alfa ışınlarını geriye yansıtmasına bağladı. Bu güçlü artı yüke çekirdek adını veren Rutherford, çekirdeğin atomun toplam ebatlarından küçük olması gerektiğini, aksi halde daha fazla parçacığın geri yansıması gerektiğini belirtti. Bugün, Rutherford'un hayal ettiği atom yapısının var olduğunu ve atomların, artı yüklü çekirdeğin etrafında bulunan boşluktaki birkaç elektrondan meydana geldiğini biliyoruz.