Karayipler'deki bir ada mağarasında araştırma yapan bilim insanları, alışılmışın çok dışında bir keşfe imza attı. Genellikle bal petekleriyle veya sosyal kolonilerle özdeşleştirdiğimiz arıların aksine, binlerce yıl önce yaşamış bir türün, yuvalarını başka hayvanların kemikleri içine inşa ettiği ortaya çıktı.
Hispaniola Adası'ndaki Cueva de Mono mağarasında bulunan bu fosiller; dev baykuşlar, antik kemirgenler ve arılar arasındaki ürpertici ama bir o kadar da hayranlık uyandırıcı yaşam döngüsünü gün yüzüne çıkarıyor.
Florida Doğa Tarihi Müzesi'nden araştırmacı Lazaro Viñola Lopez ve ekibi, aslında bu mağaraya bambaşka bir amaçla gitmişti. Araştırma ekibinin hedefi, bölgedeki primatların, kertenkelelerin ve nesli tükenmiş kemirgenlerin izini sürmekti. Böceklerin bu tarz ortamlarda fosilleşmesi oldukça zor olduğu için kimse bir arı kalıntısıyla karşılaşmayı beklemiyordu. Ancak kazı sırasında bulunan bir kemirgen çenesindeki sıra dışı pürüzsüzlük, Viñola Lopez’in dikkatini çekti. Yapılan incelemeler, bu pürüzsüzlüğün rüzgar veya su aşındırması değil, “Osnidum almontei” adı verilen ve toprağı kazarak yuva yapan antik bir arı türünün işçiliği olduğunu kanıtladı.
Baykuşlardan arılara kalan miras

Bu keşfi ilginç kılan asıl detay, arıların yuva yapmak için seçtiği mekanlar. Araştırmacılar, bu arıların sadece toprak altına değil, mağara zemininde biriken kemirgen çenelerine, bir tembel hayvanın diş boşluğuna ve omurga kemiklerine yuva kurduğunu saptadı. Peki, bu kemikler oraya nasıl geldi? Bilim insanlarına göre mağaranın asıl sahipleri olan dev peçeli baykuşlar, avladıkları “hutia” adlı kemirgenleri bu mağaraya getirip yiyor ve kalıntılarını biriktiriyordu. Zamanla toprakla örtülen bu kemikler, arılar için mükemmel ve korunaklı birer kuluçka odası haline geldi.
Bugün yaşayan çoğu arı türü yalnız bir hayat sürüyor ve yuva yapmak için çok farklı malzemeler kullanabiliyor. Ancak kemiklerin içindeki boşlukları düzenli birer yuva odasına çeviren başka bir arı türü henüz bilinmiyor. Bu bulgu, antik böceklerin davranış çeşitliliğinin ne kadar geniş olduğunu gösterirken, paleontologları da daha dikkatli olmaya zorluyor.
Viñola Lopez, artık Dominik Cumhuriyeti’ndeki mağaralardan çıkardıkları fosilleri temizlerken çok daha titiz davrandıklarını söylüyor. Çünkü dikkatsizce yapılan bir temizlik, fosillerin içine gizlenmiş binlerce yıllık böcek yuvalarını ve benzersiz davranış izlerini sonsuza dek yok edebilir.
Mağaradaki çalışmalar sadece arılarla da sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Ekip, aynı bölgede daha önce hiç tanımlanmamış memeli, sürüngen ve kuş türlerine ait fosiller üzerinde çalışıyor. Görünüşe göre bu karanlık mağara, Karayipler’in kayıp tarihini parça parça anlatmaya devam edecek.