A Plague Tale: Requiem İncelemesi Bir abla, bir kardeş ve binlerce fare geri dönüyor!

Eğer musofobiniz yoksa, hiçbir zaman ayrılmayan bu iki kardeşin veba salgını döneminde geçen duygu ve macera dolu hikayesini oynamamak için hiç bir bahaneniz olmamalı.

Dünya tarihinin en büyük salgınlarından birini konu alan ve 2019 yılında incelediğim ilk oyun A Plague Tale: Innocence ile şu an incelemesini okuduğunuz devam oyunu A Plague Tale: Requiem arasında yepyeni bir pandemi atlatmış olmamız gerçekten acı bir tesadüf olsa gerek. Bu tür salgınların tekrarlanmaması ve sadece oyunlarda kalması temennisi ile hemen incelememize geçelim. İlk oyunu da gerçekten beğendiğimi ve hikâyesinin beni çok etkilediğini tekrar belirtmek istiyorum. Değişen durumlara yavaş tepki veren kontroller ve olayları tam da oyunun istediği şekilde çözmemizi bekleyen çizgisel yapısı nedeniyle zor bir alışma süreci gerektirse de Hugo ve Amicia'nın hikayesini görmek için her şeye değerdi.

A Plague Tale: Requiem’e gelirsek; ilk bakışta özünde çok farklı bir oyun değil gibi. Hala Amicia De Rune olarak oynuyorsunuz, savaş hala sapanınız etrafında şekilleniyor ve gizlilik hala genellikle en iyi seçenek. Hala küçük kardeşiniz Hugo'yu oyunun büyük bir bölümünde elinizden tutup sağa sola sürüklüyorsunuz. Ancak daha önce sizi zorlayan ufak tefek ne sorun varsa düzeltilmiş. Küçük küçük değişikliklerin bu kadar büyük bir etki yaratabilmesi gerçekten ilginç. Oyunun bir zamanlar sinir bozucu olan detaylarının aradan çıkması oyunun güçlü yanlarının parlamasına izin vermiş. Öyle ki, iddia ediyorum bu sefer A Plague Tale: Requiem, kesinlikle bu yılın en iyi oyunları arasında yerini alacak.

Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez!
Oyun, Amicia'nın kardeşini kurtardığı ve ailesini bir nebze de olsa bir araya getirdiği ilk oyun A Plague Tale: Innocence'den altı ay sonrasını konu alıyor. O zamandan beri ülkeyi nispeten huzur içinde gezmişler ve Hugo'nun, sayısız fare sürüsünü kontrol etmesine ve kontrolünü kaybetmesine neden olan bir hastalık olan Macula ile olan bağlantısını kontrol altında tutmayı başarmışlar. Ancak oyuna başlar başlamaz sakin günlerin uzun sürmeyeceği de ortaya çıkıyor. Yaşanan talihsiz bir olay Hugo’nun sürülerle yeniden bağlantı kurmasını tetiklediği için dehşet yeniden başlıyor.

Eğer daha önce Innocence oynadıysanız Requiem'de hiç yabancılık çekmeyeceğinize emin olabilirsiniz. Bu hala uzun otların arasında saklanarak ve çevredeki çatlaklardan sızarak çok fazla zaman geçireceğiniz bir gizlilik aksiyon oyunu. Ana silahınız hala bir sapan ve yangın çıkarmak ya da söndürmek gibi ek seçeneklere ulaşabilmek için bunu biraz simya ile birleştirmeniz gerekiyor. Ancak elbette bu devam oyununun inanılmaz grafikleri ilk farkı ortaya koyuyor ve belki de son dönemde konsolda gördüklerim arasında en iyilerden biri.

Yüzlerce küçük iyileştirme
Eğer ki bu oyun ile ilgili bir yerlerde oldukça olumsuz bir inceleme görürseniz oyunu çok yüzeysel oynadıklarına emin olabilirsiniz. Biraz önce de belirttiğim gibi A Plague Tale: Requiem’de hemen göze çarpmayan o kadar çok irili ufaklı iyileştirme var ki hepsi bir araya gelince oyunu bir üst seviyeye taşımayı başarıyor. İlk oyun olan Innocence, sadece ilerleyiş açısından değil, aynı zamanda her bir sorunu nasıl ele almanız gerektiği açısından da inanılmaz derecede çizgisel bir oyundu. Her zorluğu aşmanız için belirlenmiş tek bir yol vardı. Gizlilik kullanmak gerekiyorsa gizlilik kullanmak zorundaydınız ve bunu da tam olarak oyunun istediği gibi yapmanız gerekiyordu.

A Plague Tale: Requiem’de ise çok daha özgürüz. Elbette bu hala bir açık dünya oyunu değil ve görevlerinizi belirli bir sırayla yerine getirmemiz gerekiyor. Ancak oyun alanları bu kez çok daha açık olma eğiliminde, keşfetmekte özgür olduğunuz birden fazla yol var. Yürüyebileceğiniz bir cadde, merdivenler, saklanabileceğiniz ve gizlice geçebileceğiniz binalar gibi... Oyunun sizden izlemenizi beklediği belirli bir yol varmış gibi hissetmiyorsunuz, tüm ekipmanınızı o anda size en mantıklı gelen şekilde kullanmakta özgürsünüz. Bazen işler ters gittiğinde bile, örneğin bir düşmanın yanından gizlice geçerken fark edildiğinizde tekrar siper almak ya da çatışmaya girmeyi seçebiliyorsunuz. Bu anlar artık bir şeylerin yanlış gittiğini değil, sadece geliştiklerini ve planınızın da gelişmesi gerektiğini hissettiriyor. Bu hoş bir değişiklik çünkü ilk oyunda bu tür durumlarda genellikle ölmekten başka seçeneğimiz olmuyordu.

Kendimizi korumak için yeni seçenekler
Çatışmadan bahsetmişken, Requiem'deki bir diğer büyük evrim de bu. İlk oyunda, çatışma her ne pahasına olursa olsun kaçınmak istediğimiz bir şeydi. Amicia'nın sapanı vardı ve onu miğferi olmayan masum düşmanları alt etmek için kullanabiliyorduk. Ancak bu çok eğlenceli değildi ve yavaş kontroller çoğu durumda hızlı tepki vermenize izin vermiyordu. Artık böyle bir durum söz konusu değil. Her şey çok daha hızlı hissettiriyor ve örneğin çok daha güçlü düşmanları bile hızlı bir şekilde alt etmenizi sağlayan bir arbalet gibi yeni silahlar ve saldırı seçenekleri savaşı sadece daha keyifli hale getirmekle kalmıyor, aynı zamanda çoğu zaman meşru bir seçenek gibi hissettiriyor. Elbette sınırlı bir cephanemiz var ve oyun boyunca önünüze çıkan herkesi haklayacak kaynaklara sahip değiliz. Çünkü bu hala ağırlıklı olarak bir gizlilik oyunu. Oyunda kaçmayı ve savaşmayı seçeceğiniz zamanlar var ve ikisini birleştirmek mükemmel seçenekler sunuyor.

Bu seçeneklerden hangisini kullanmayı seçeceğiniz yeteneklerinizi de şekillendiriyor. Yeni ilerleme sistemi, kendi seçimlerinize göre değil, nasıl oynadığınıza bağlı olarak yeni yetenekler kazanmanızı sağlıyor. Sık sık savaşmayı seçtiğinizde, düşmanlarınızı arkalarından yaklaştığınızda doğrudan alevlerin veya farelerin içine itme yeteneği gibi savaşta size yardımcı olacak yeni seçenekler elde ediyorsunuz. Ya da tam tersi olarak etrafta daha fazla gizlice dolaştığınızda da sizi tespit etmeyi zorlaştıran yetenekler kazanıyorsunuz. Bir süre sonra da bu yetenekleri nasıl oynamayı istiyorsanız ona göre şekillendirmeyi kolaylıkla öğreniyorsunuz.

Kişisel bir yolculuk…
Savaşın daha kabul edilebilir bir seçenek haline gelmesi aslında bir nevi Amicia'nın iki oyun arasında boyunca büyümesini de yansıtıyor. Innocence’de, dehşet dolu bir dünyaya itilmiş dindar bir genç kız olarak karşımıza çıkmıştı. Öldürmek ona büyük zarar veriyordu ve bunu sadece derin bir pişmanlıkla yapıyordu. Requiem'de ise onun evrim geçirdiğini görüyoruz. Kendini ve sevdiklerini korumak için öldürmeye alışmış gibi ve bu konuda kesinlikle iyi. Ancak hâlâ bir çocuk ve tarifsiz bir dehşete düşüyor ve zihinsel olarak çökmeye başlıyor. Amicia kesinlikle son yıllarda en etkilendiğim karakterlerden biri oldu ve buradaki yolculuğu da gerçekten yürek parçalayıcı.

Dehşetin pek çok şekli ve boyutu var. Çoğunlukla da fareler. Artık çok daha fazlalar. İlk oyunda aynı anda ekranda yaklaşık 5.000 fareye kadar olduğunu biliyoruz. Bu sefer bu sayı 300.000'e kadar çıkıyor. Çok daha geniş alanlara akın etmeleriyle aradaki fark hissediliyor. Bazı sahnelerde fareler etrafınızdaki dünyayı dehşet verici bir şekilde yerle bir ediyor. Özellikle bir tanesi çok uzun süre aklımdan çıkmayacak ama sürprizi bozmuyorum. Hatta bazen ışık bile yeteri kadar kesin bir koruma sağlamıyor.

Yeni arkadaşlar, yeni tehlikeler!
Tehlikeler artarken Asobo bizi de düşünmüş ve Amicia’nın yanına yeni arkadaşlar da eklemiş ve artık tüm sorunlarla tek başımıza başa çıkmak zorunda değiliz. Yeni karakterler, hem hikâye açısından hem de işleri kolaylaştırması konusunda büyük fayda sağlıyor. Gizli bir geçmişi olan asker Arnaud'a, düşmanlara doğrudan savaşta meydan okumasını emredilebiliyoruz. Çoğu kişiyle tek başına başa çıkabilecek kadar iyi ama düşmanları ondan uzak tutmaya yardım etmemiz de gerekiyor. Sophia ise Arnaud'a iyilik borcu olan bir kaçakçı. Dikkat dağıtmak için uzun otlarda ateş yakmak ve hatta fare orduları arasında ilerlemek için ışığı yansıtmaya yardımcı oluyor. Sizinle birlikte seyahat eden ve yardım eden sadece yeni karakterler de değil. Hugo da yine bir süreliğine fareleri kontrol etme yeteneği kazanıyor ve uzun süredir düşmanınız olan fareleri doğru durumda size yardımcı olabilecek bir şeye dönüştürüyor. Bu yeni yetenekler ve seçenekler aksiyonu her daim taze tutmaya yardımcı oluyor.

Innocence’dan da güzel ve onda olan sorunların hiçbiri yok ama elbette bence daha iyi olabilirdi diyeceğim yerler de yok değil. 15 saatlik gerçekten uzun sayılabilecek hikâyede aksiyon dağılım ile ilgili sıkıntılar göze çarpıyor. Hikaye her zaman ilgi çekici, ancak bazı bölümler sadece hikaye anlatımına odaklanmışken bazılarında da savaşa çok fazla ağırlık verilmiş. Daha dengeli bir dağılım olabilirdi.

Sonuç
Hiçbir oyun mükemmel değildir elbette ama A Plague Tale: Requiem’in bir devam oyununda isteyebileceğim her şeye sahip olduğunu söyleyebilirim. Hatta çok fazla tepki çekeceğime emin olsam da hikaye ağırlıklı çizgisel sayılabilecek bir oyunda yer alan özgürlük, yaratıcı mekanikler ve hikaye anlatımı ele alındığında bence Last of Us’tan bile daha iyi bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Innocence ile yaşanılan tüm sorunları iyileştirip geliştirerek, çok farklı hissettirmeyen ama çok daha iyi hissettiren bir oyun ortaya konmuş. Asobo Studio'daki ekip Amerika’yı yeniden keşfetmek yerine bir önceki oyunun üzerine koyarak zaten iyi olan bir oyunu aynı formülün rafine edilmiş bir versiyonuyla çok daha iyi bir hale getirmiş. Orijinal oyunu uzaktan da olsa beğenen herkesin bu oyuna mutlaka göz atması gerekiyor. Xbox Game Pass üzerinden ücretsiz olarak oynayabiliyorsunuz. Uzun süredir 90 puan verdiğim ilk oyun. Sanırım oynamamak için tek neden musofobi olabilir :)

90

Geliştirici: Asobo Studio
Yayıncı: Focus Entertainment
Tür: 3.şahıs macera
Platform: Xbox Series S/X, PS5, PC
Web: www.asobostudio.com/games/plague-tale-requiem