Uzun süredir jeomühendislik aktivisti olan Dane Wigington, hükümetlerin ve ordunun gizli bir hava kontrol programı yürüterek Amerikalıları zehirli kimyasallara ve tehlikeli ultraviyole radyasyona maruz bıraktığını iddia etti. Geoengineering Watch'un kurucusu olan Wigington, hükümetlerin iklim değişikliğinin gerçek boyutunu saklamak amacıyla on yıllardır atmosfere alüminyum bazlı kimyasallar yaydığını iddia ediyor. Ve bunu uçaklarla yapıyorlar...
Wigington, uçak emisyonlarında alüminyum nanoparçacıkları tespit ettiğini öne sürse de, bu bulgular hiçbir zaman bağımsız bir şekilde doğrulanmadı. Ona göre, en tehlikeli ultraviyole ışık formu olan ve normalde tamamen engellenen UV-C radyasyonu artık yeryüzüne ulaşıyor. Wigington, bunun işaretlerinin ormanlarda, güneş ışığının ağaçların dış katmanlarını yakıyor gibi görünmesinde belirginleştiğini söylüyor. Ancak, akran denetimli hiçbir veri, UV-C'nin yeryüzüne ulaştığını bilimsel olarak onaylamıyor.
Bu iddialar, hükümetin hava durumunu kontrol etmek için ticari uçaklardan kimyasal püskürttüğünü savunan uzun soluklu “kimyasal iz komplo teorisinin” bir parçası. Bilim insanlarının ve hükümetin büyük çoğunluğu, uçaklar uçarken gökyüzünde oluşan izlerin çoğunun, uçak egzozundaki su buharının yüksek irtifalarda buz kristallerine dönüşmesiyle oluşan sıradan yoğunlaşma izleri olduğunu belirtiyor. Yine de bu komplo teorisi, bazı siyasi figürler arasında ilgi görüyor.
Tarihsel verilerin farklı yorumlanması
Wigington, aktivizmine yerel yağmur suyunda olağandışı yüksek alüminyum seviyeleri tespit ettikten sonra başladığını ve bunun on yıllardır süren bir hava değiştirme kampanyasının parçası olduğuna inandığını ifade ediyor. İddialarını desteklemek için, buhar izleri aniden kesiliyormuş gibi görünen eski uçak görüntülerine başvuruyor. Bilim insanları bunun, uçakların nem seviyeleri değişen hava ceplerinden geçerken doğal olarak gerçekleştiğini açıklasa da, Wigington bunu kasıtlı kimyasal dağıtım kanıtı olarak yorumluyor.
Aktivist, bu teoriyi Vietnam Savaşı'nda kullanılan belgelenmiş bulut tohumlama operasyonları ve o döneme ait siyasi yorumlarla (örneğin, dönemin Senatörü Lyndon B Johnson'ın hava kontrolü hakkındaki spekülatif sözleri) ilişkilendiriyor. Hatta, Irak’taki kuraklık ve İran Cumhurbaşkanı’nın Batılı ulusları “bulutları boşaltmakla” suçlaması gibi modern olayları da gelişmiş hava değiştirme teknolojisinin olası sonuçları olarak sunuyor.
Wigington, bu gizli püskürtmenin, toprak mikrobiyomlarına zarar veren ve ormanları boğan zehirli yağışlara yol açtığı konusunda emin. Ormanların artık eskisi gibi kokmadığını ve ağaçların solunum yapmadığını söylüyor. Bilim insanlarının çoğu ise, günümüzdeki orman stresini büyük ölçüde sıcak hava dalgalarına, kuraklığa ve yangın hasarına bağlıyor.
Wigington, bilim camiası içinde bu küresel örtbası ortaya çıkarmak için bir hareket oluştuğuna inansa da, hiçbir bağımsız araştırma gizli bir hava değiştirme programının varlığını doğrulamadı. Uzmanlar, çevrim içi ortamlarda yaygınlığına rağmen, teorinin şu ana kadar doğrulanabilir kanıtlarla desteklenmediğini belirtiyor.