Öldüğü ilan edilen birinin aslında ölmemesi olayları neden yaşanıyor?

Bir insanın, ölü ilan edildikten bir süre sonra aslında ölmediği durumlarla nadir de olsa karşılaşabiliyoruz. Peki, bu olay neden oluyor? Ölmemiş bir insan, nasıl oluyor da ölmüş olarak ilan edilebiliyor?

Öldüğü ilan edilen birinin aslında ölmemesi olayları neden yaşanıyor?

Kısa bir süre New York'taki bir huzurevinde öldüğü açıklanan 82 yaşındaki bir kadının, daha sonra cenaze evi görevlileri tarafından hayatta olduğu fark edildi. Bu, Iowa'da erken başlangıçlı bunaması olan 66 yaşındaki bir kadının bir hemşire tarafından ölü ilan edildiği, ancak cenaze evi personeli ceset torbasının fermuarını açtığında zorla nefes almaya çalıştığı benzer bir olayın ardından geldi.

Baştan söyleyelim, bu olaylar çok nadir yaşanıyor. Ancak bu yanlış ölüm ilanlarına yönelik korku, eski bir denizcilik geleneğini açıklayabilecek şekilde içgüdüsel olabilir. Bazı yerlerde uygulanan bir geleneğe göre, hayatını kaybeden bir denizci için kefen dikerken, yelkenci son ilmeği ölen kişinin burnundan geçirirdi. Buruna bir yelken bezi iğnesi sokmanın, hala hayatta olan herhangi bir denizciyi uyandıracak kadar güçlü bir uyarıcı olduğu düşünülüyordu.

Ancak günümüzde ölümün onaylanması neyse ki çok daha az acımasız.

Belirli bir süre boyunca kalp atışı ve solunum olmaması, sabit, genişlemiş göz bebeklerinin varlığı ve herhangi bir uyarana yanıt vermemesi, kişinin öldüğü anlamına geliyor. Tüm doktorlara bunun nasıl yapılacağı öğretilir ve hepsi görevlerinin farkındadır.

Ne yazık ki, ölümün bu süreçle doğrulandığı, ancak daha sonra hastanın yaşam belirtileri gösterdiği durumlar ortaya çıkabiliyor.

Ölüm onayı prosedürünün düzgün bir şekilde gerçekleştirilmemesi, bazı kişilerin yanlışlıkla ölü ilan edildiği olayların bir kısmını açıklıyor.

Dikkat dağınıklığı veya başka bir sebep ile düzgün yapılmayan bir muayene, kalp seslerinin duyulmamasına ve yüzeysel, seyrek nefeslerin tespit edilmemesine yol açabilir. Bu yüzden doktorların her zaman kapsamlı muayeneler yapması beklenir ancak bazı durumlarda hastaların kullandıkları bazı ilaçlar işi daha da zorlaştırabilir.

Sakinleştirici ilaçların bir şekilde beyni hasardan koruduğu düşünülür ve büyük cerrahi işlemlerde kullanılan anestezide özellikle dolaşımın bir süre durdurulması gerekebilir. Aşırı dozda sakinleştirici, tepki vermeyi azaltır ve nefes alma ve dolaşımı baskılayarak beyni hipoksiden (oksijen açlığı) korurken ölüm izlenimine yol açar. Daha sonra ilaç vücuttan atıldığı için kişi uyanabilir.

Bazı toksinler de benzer bir etkiye sahip olabilir. Örneğin geçmişteki “mucize yaratıcılar” veya “voodoo büyücüleri” gibi bazı kişilerin çeşitli hayvan ve bitkilerden toplanarak işlenen ilaçlarla insanları ölü gibi gösterdikleri ve bir süre sonra bu kişilerin “hayata döndüğü” biliniyor.

Soğuk suya daldırma da kalp atış hızını yavaşlatma etkisi nedeniyle ölüm yanılsamasına yol açabilir. Suda uzun süre kaldıktan sonra sağ kalmak iyi bir şekilde belgelenmiştir. Boğulan bir hastanın ısınana kadar ölümünün doğrulanmaması acil tıpta uzun bir süredir öğretilen bir uygulamadır. 70 dakikaya kadar soğuk suya daldırma sürelerinin ardından iyi nörolojik iyileşme gözlemlenebiliyor.

Bayılma olayları sırasında kalbin yavaşlaması ve kan basıncının düşmesi de doğrulama yapan doktoru aldatabilir.